26 Temmuz 2014 Cumartesi

NEREYE KADAR ve NEDEN...


Pascal “Evren varlığıyla beni bir noktaymışım gibi yutuyor, ben de onu aklımla bir noktaymış gibi yutuyorum.” diyor.
Evren'in ne olduğuna ilişkin toplumdan topluma ve tarih boyunca da değişen düşünce ve inançlar çok çeşitli. İnanç sistemlerinin tariflemelerinin yanı sıra bilimin ortaya koyduğu, binlerce bilim insanının ortaklaşa çabasıyla yüzlerce yılda ortaya çıkarılmış bir evren resmi de var. Buna göre evren genellikle, ‘geçmişte var olmuş, bugün var olan ve gelecekte de var olacak her şeyin oluşturduğu bütünlük’ olarak tanımlanıyor. Bu ‘her şey’in içine bütün maddeler (gezegenler, yıldızlar, gökadalar ve gökadalar arası madde ve enerji) giriyor.  
Kabul gören bilimsel evren modeli her şeyin 13,75 milyar yıl önce tek bir noktadan ortaya çıktığını, zamanın o anda akmaya başladığını ve o tarihten bu yana da evrenin rekli genişlediğini ve değiştiğini söylüyor. Ancak büyüyen, genişleyen evrenin bir merkezi ya da kenarları yok. Görüşümüz içinde kalan, gözleyebildiğimiz ve hakkında bilgi edinebildiğimiz evren bölgesine ‘gözlemlenebilir evren’ deniyor. Yapılan hesaplara göre gözlemlenebilir evrenin yarıçapı 46 milyar ışık yılı. Bir başka deyişle evrende görebildiğimiz her şey 92 milyar ışık yılı çaplı bir kürenin içinde yer alıyor.

Bu geziye sadece rakamsal verileri izleyerek devam etmek bile varlığımızın, aslında ‘yokluğumuzun’ çarpıcı bir tablosunu sermeye yeter önümüze sanırım.

Güneş: 4,56 milyar yaşında. Dünyaya en yakın yıldız; ondan yaklaşık 150.000.000 km ya da yaklaşık 8 ışık dakikası uzaktayız. Saatte 800.000 km'lik bir hızla Samanyolu gökadasının içinde yol alıyor. Evrende 125 milyar dolayında gökada bulunduğunu tahmin ediliyor. Bunlardan sadece biri olan Samanyolu'nun içinde 200 milyar kadar yıldız var. Işık kirliliğinin olmadığı bir yerden gece gökyüzüne bakıldığında, tıpkı beyaz bir tül gibi bir ufuktan ötekine gökyüzünü kapladığı görülen şey aslında Güneş Sistemi'nin de içinde bulunduğu Samanyolu gökadasının bir bölümünden başka bir şey değil. Aslında bulunduğumuz noktadan Samanyolu'nun merkezine doğru baktığımızda, gökadamızın şekline ilişkin pek bir bilgi elde edemiyoruz. Ne var ki Samanyolu'nun dışına çıkıp ona bakma olanağımız da yok. (37 yıl önce fırlatılan Voyager daha ancak Güneş Sistemi'nin dışına çıkabilmiş durumda.)

Samanyolu çok büyük bir yapı. Eğer Güneş Sistemi'nin bir CD büyüklüğünde olduğu düşünülürse, Samanyolu'nun büyüklüğünün dünya kadar olduğu söylenebilir. Çapı yaklaşık 100.000 ışık yılı. Samanyolu'ndaki yıldızların çevresinde dönen 50 milyar dolayında gezegen bulunduğu ve bunların da 500 milyonunun (yüzde 1'inin) yörüngesinin kendi yıldızının çevresindeki yaşamın ortaya çıkabileceği bölgede yer aldığı tahmin ediliyor. 20. yüzyılın başlarına kadar da evrenin yalnızca Samanyolu'ndaki milyarlarca yıldızdan oluştuğu ve durgun olduğu düşünüldü.

Hubble sayesinde Andromeda Bulutsusu'nun Samanyolu'nun içinde yer alamayacak kadar uzakta olduğu keşfedilince, bir gecede Evren'imizin boyutları trilyonlarca kat büyüyüverdi. Andromeda da tıpkı Samanyolu gibi başlı başına bir gökada ve milyarlarca yıldızdan oluşuyor. Aslında sarmal bulutsu sanılan yapıların hepsi uzak birer gökada ve evrende onlardan milyarlarca var.
Ben bilim insanı değilim ama meraklısı için kaynaklara başvurarak her satırı insanlığın bilim mirası olan yukarıdaki bilgilere ulaşmak zor değil. Okudukça, öğrendikçe küçülüyorum. Bugün biraz şu daracık ülke hatta dünya sınırlarından biraz uzağa doğru açılmaya cüret ettim. Belki de (sözüm meclisten dışarı) bazıları, ‘evren içre’ ne kadar değersiz olduklarının ve aslında Yunus Emre’nin sonsuz bilgeliğinin yansıdığı; “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.” dizelerindeki gerçeğin farkına varırlar. Tek umudum bir gün gelip kendilerine; ‘Nereye kadar ve neden?” sorularını sorabilmeleridir.

Son söz: ‘Evrende ne olmuş, ne oluyor ve ne olacaksa... Ben oyum!’
Ludwig Van Beethoven.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder