2 Ağustos 2014 Cumartesi

YILDIZIN PARLADIĞI ANLAR…


22-25 Temmuz tarihleri arasındaki üç gün içinde; her biri bende farklı izler bırakmış, hayatıma keyif katmış, dağarcığımı zenginleştirmiş dört büyük isim ayrıldı aramızdan.
Önce Verda Erman’ı kaybettik. Müzik öğrenimine henüz dört yaşındayken başlayan ve kamuoyunda ‘Harika Çocuklar Yasası’ diye bilinen, olağanüstü yetenekli çocuklara tanınan hakla Paris’e piyano öğrenimi görmek üzere gönderilen bu dev sanatçımız 14 yaşındayken Paris Konservatuvarı Yüksek Piyano ve Oda Müziği bölümlerinden birincilikle mezun oldu. 1971 yılında Devlet Sanatçısı unvanını aldı ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solistliğinin yanı sıra dünyanın hemen her köşesinde, ünlü şefler ve orkestraların eşliğinde sayısız konser verdi. Ödüllerle, övgülerle, alkışlarla dolu yaşamı 22 Temmuz günü; sevenlerinin ‘bis’ çağrılarına cevap veremedi. Çok üzüldüm.
Daha onun kaybının acısı çok tazeyken, aynı gün, Profesör Sevda Şener’in ölüm haberiyle sarsıldım. Tiyatroya adanmış bir yaşam, arkasında ağlayan maskeyi bırakarak sonsuzluğa göç etti. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde asistanlıkla başlayan öğreticilik yolculuğu, profesörlüğe kadar sürerek ömrünü adadığı bölümün başkanlığından emekli olana dek ona en az akademik kariyeri ölçüsünde değerli olan ‘Hocaların Hocası’ unvanını kazandırdı. Günümüzde oyunculuklarını keyifle izlediğimiz birçok ismin temeli O’ndan aldıkları sağlam eğitim harcının üzerinde yükselmektedir. Çok üzüldüm.
Ama yaprak dökümü devam edecekmiş. Hemen iki gün sonra 24 Temmuz’da opera dünyası çok değerli bir sesini yitirdi. Şan ve opera sanatçımız, o dev ses, Ayhan Baran; arkasında bir değil sayısız hoş seda bırakarak gökkubbeye yükseldi. 1951 yılında başladığı kariyeri boyunca Türkiye ve Avrupa’da sayısız gösteride sahne alan Baran; ‘unutulmaz rollerin bas sesi’ olarak ün yapmıştı. 1987 yılında Devlet Sanatçısı unvanıyla onurlandırılan Baran solist ve yönetmen olarak Türk operasına unutulmaz katkılarda bulunmuş, Türk bestecilerinin eserlerini dünyanın en ünlü sahnelerinde başarıyla yorumlamış, değeri birçok ulusal ve uluslalarası ödülle taçlanmıştı. Çok üzüldüm.
Meğer yaz vurgunu bitmemiş. Hemen bir gün sonra 25 Temmuz’da Çolpan İlhan’ı yitirdik. Çok üzüldüm. Bazı insanlar vardır; ‘ışık saçarlar’. Benim için Çolpan İlhan onlardan biriydi. Baştan beri yitirmekten büyük elem duyduğumu söylediğim değerlerimizin kimliklerini bilen ve kayıplarından üzüntü duyan bütün dostlarımı tenzih ederek ve ukalalığımın bağışlanmasını dileyerek, içlerinde kendisi hakkında fazla bir şey söylememe gerek olmayan tek kişinin Çolpan İlhan olduğunu sanıyorum. 1988 yılında Devlet Sanatçısı unvanı verilen, 300’e yakın filmde rol almış bu zarif sanatçıyı, benim gibi iflah olmaz bir sinema tutkunu bir yana, deyim yerindeyse herkes tanır.
Diğerlerine gelince; en az sinema kadar tutkuyla sevdiğim klasik batı müziği dinleyiciliği serüvenim boyunca Verda Erman’ı birçok kez dinleme onurunu yaşadım, keyfini sürdüm. Yıllar önce Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve Korosu’nun seslendirdiği Carl Orff’un sahne kantatı Carmina Burana’daki solistlerden biri olarak dinlediğim Ayhan Baran’ın o -başka sıfat bulamadığım için bağışlayın- ‘davudi’ sesi hala kulaklarımdadır. Profesör Sevda Şener’in ise; ömrümün; Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’ndeki çalışmalarını yakından izleyebilme şansına sahip olduğum bir döneminde tanıma fırsatı bulmuş olmanın bende apayrı bir yeri vardır. Evet sevgili dostlar, 2014 yılının Temmuz ayında dört gün, sadece dört gün bu dünyadan dört seçkin, rafine insanı aldı götürdü. Hepsine, kendileri bilmeseler ve artık hiç bir zaman bilemeyecek olsalar da şu ‘sönen, gölgelenen dünyaya’ ve bana kattıkları için teşekkür borçluyum. Elimden ancak bu hafta şu mütevazı köşemdeki mütevazı yazıyı kendilerine ayırmak gelebildi. Stefan Zweig’ın o ünlü kitabına verdiği ve çok sevdiğim ismiyle, hepsinin hayatıma dokunduğu anlar benim için ‘Yıldızın Parladığı Anlar’dı. Işıklar içinde yatsınlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder