Sevgili dostlar. Kendi açımdan inanılması biraz zor da olsa, bu köşede
sizlerle olan beraberliğimiz beşinci yılına girdi. Bundan tam 210 hafta önce
babamın kaybı üzerine ona yazdığım bir veda yazısı HÜRSES gazetesinin sahipleri
Sayın Oya ve (kendisinin de babamın öğrencilerinden biri olduğunu sonradan
öğrendiğim) Metin Uğral’ın dikkatini çekince aynı yazıyı gazetede yayınlamak
istediler. Mutlu oldum. Bunu; gazeteye sürekli yazı yazma çağrısı izledi. Onur
duydum. Profesyonel yaşamımın 30 yılını reklam sektöründe metin yazarı olarak
kalemimle kazandığım ve bu işi kolaylıkla yapabileceğimi sandığım için
memnuniyetle kabul ettim ve duruşuyla, yayıncılık anlayışıyla bu özgün gazetede
deyim yerindeyse ‘köşe yazarı’
oldum. Sonuç olarak onlarca gazetede köşe yazarlığı yapan yüzlerce kişinin
benden ne fazlası vardı, değil mi? ‘Köşe yazarlığı’nın ne kadar ‘köşeli’ bir iş
olduğunu görmem için işin içine girmem gerekiyormuş meğer. Bunca yıldan sonra
kendim için söyleyebileceğim tek şey; (örneğini çokça gördüğümüz kiralık ve
satılık kalemlerin dışında, hayatını hem de ülkenin böyle bir döneminde ve bin
bir güçlükle kazanan değerli köşe yazarlarının önünde saygı ile eğilerek) ancak
HÜRSES gazetesinin bir köşesine bir şeyler yazan biri olduğumdur ve inanın bu
sözlerim; altında gizli bir böbürlenmeyi barındıran sahte bir tevazuyu değil,
gerçeği yansıtmaktadır.
Bunu ikinci bir adım izledi ve iletişim teknolojisinde benden çok daha
ileri düzeyde bir bilgi ve cesarete sahip olan eşim Birsen’in yönlendirmesiyle
‘blog’ denilen bir uygulamayla tanıştım. Ve her hafta HÜRSES’e gönderdiğim
yazıları elektronik ortamdaki http://huseyinguven.blogspot.com.tr/ adresine de
taşımaya başladım. Yazılarımdan bazılarını okumaya ve paylaşmaya değer bulan
izleyiciler sayesinde eski dostluklarım pekişti, yeni ve çok değerli dostlar
edindim. Yine yılların reklamcılık alışkanlığı ve deneyiminin getirdiği, bu
yazıları taşıyacak olan bir konsept arayışı; ‘insan en iyi bildiği şeyi anlatmalı’ cevabında kendini buldu. Yani
doğduğum, büyüdüğüm, bu yaşımda hala taşıdığım değerleri, ahlakı, anlayışı
edindiğim toprakları, Ayvalık’ı anlatacaktım ve okuma inceliğini gösterdiğiniz
bu yazıların adı ‘Ayvalık Yazıları’
oldu. Birçok yazımda dile getirdiğim gibi Türk insanının en belirgin
karakteristiklerinden birinin ‘unutmak’ olduğunu bildiğim için yazılarımın
büyük bir çoğunluğunda, en azından benim de tanık olduğum, geriye doğru yarım yüzyılı
aşan bir süre içinde Ayvalık’ımızın eski coğrafyasını, plajlarını,
sinemalarını, mekanlarını, çarşı-pazarını, esnafıyla, memuruyla, işçisiyle,
doktoruyla, şoförüyle, biletçisiyle, meczubuyla, balıkçısıyla ... hayatımızda
iz bırakan insanını eskilere hatırlatmaya, yenilere tanıtmaya kısacası
yaşatmaya çalıştım. Birer dizi yazı halinde yer verdiğim çok özel iki grup oldu
bunların arasında. Biri; ailemizin yanı sıra, çocukluğumuzdan itibaren
kazandığımız her türlü değerin gizli kahramanları olan ve ne yazık ki neredeyse
tama yakın bir çoğunluğunu yitirmiş olduğumuz sevgili komşularımız. Diğeri; yaşarken
her dönemde geçerli olan öğrenci umursamazlığı ve şımarıklığıyla bize neler
kazandırdıklarını, nasıl köklü bir eğitim verdiklerini ancak ömrümüzün ilerleyen
yıllarında anladığımız öğretmenlerimiz.
Okurların ilgi duyduklarını umduğum yurtiçi ve yurtdışı gezi notlarını da
paylaştım zaman zaman. Bunları mümkün olduğu kadar turistik çerçevenin dışında;
gittiğim, gördüğüm yerlerin toplumsal yapılarını, kültürel değerlerini, güzel
ülkemle aralarındaki (ve ne yazık ki büyük oranda bizim lehimize olmayan)
farklılıklarını yansıtarak yapmaya çalıştım. Ve... zaman zaman; aklımda
bambaşka bir yazı konusu varken ve onu yazmaya oturmuşken bir okur-yazar olarak ve bir yurttaş sorumluluğuyla kendimi ülkemde
olan-biteni kendi penceremden gördüğüm haliyle (ki çoğu zaman güzel bir manzara
değildi ve değil bu) yazarken bulduğum çok oldu.
Her hafta bir konu üzerinde yazmaya; zorlamalar, mide
sancıları, baş ağrıları, yetersizlik duygularıyla oturmama rağmen, sizlerle
olduğuna inandığım bağımın verdiği güçle satır satır, paragraf paragraf sonunu
getirdim yazımın. Bu, profesyonel yazarlık hayatımda hiç tatmadığım bir duygu
ve bu yolculuğun her haftasından büyük keyif alıyor, (en azından kendi adıma)
hayatımda yaptığım en güzel işlerden biri olduğuna inanıyorum. HÜRSES talep
ettiği ve aklım elverdiğince sizlerle bu
uzak ama aslında çok yakın ilişkimi sürdürebileceğimizi umuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder