17 Mayıs 2014 Cumartesi

BEŞİNCİ YIL...

Sevgili dostlar. Kendi açımdan inanılması biraz zor da olsa, bu köşede sizlerle olan beraberliğimiz beşinci yılına girdi. Bundan tam 210 hafta önce babamın kaybı üzerine ona yazdığım bir veda yazısı HÜRSES gazetesinin sahipleri Sayın Oya ve (kendisinin de babamın öğrencilerinden biri olduğunu sonradan öğrendiğim) Metin Uğral’ın dikkatini çekince aynı yazıyı gazetede yayınlamak istediler. Mutlu oldum. Bunu; gazeteye sürekli yazı yazma çağrısı izledi. Onur duydum. Profesyonel yaşamımın 30 yılını reklam sektöründe metin yazarı olarak kalemimle kazandığım ve bu işi kolaylıkla yapabileceğimi sandığım için memnuniyetle kabul ettim ve duruşuyla, yayıncılık anlayışıyla bu özgün gazetede deyim yerindeyse ‘köşe yazarı’ oldum. Sonuç olarak onlarca gazetede köşe yazarlığı yapan yüzlerce kişinin benden ne fazlası vardı, değil mi? ‘Köşe yazarlığı’nın ne kadar ‘köşeli’ bir iş olduğunu görmem için işin içine girmem gerekiyormuş meğer. Bunca yıldan sonra kendim için söyleyebileceğim tek şey; (örneğini çokça gördüğümüz kiralık ve satılık kalemlerin dışında, hayatını hem de ülkenin böyle bir döneminde ve bin bir güçlükle kazanan değerli köşe yazarlarının önünde saygı ile eğilerek) ancak HÜRSES gazetesinin bir köşesine bir şeyler yazan biri olduğumdur ve inanın bu sözlerim; altında gizli bir böbürlenmeyi barındıran sahte bir tevazuyu değil, gerçeği yansıtmaktadır.
Bunu ikinci bir adım izledi ve iletişim teknolojisinde benden çok daha ileri düzeyde bir bilgi ve cesarete sahip olan eşim Birsen’in yönlendirmesiyle ‘blog’ denilen bir uygulamayla tanıştım. Ve her hafta HÜRSES’e gönderdiğim yazıları elektronik ortamdaki http://huseyinguven.blogspot.com.tr/ adresine de taşımaya başladım. Yazılarımdan bazılarını okumaya ve paylaşmaya değer bulan izleyiciler sayesinde eski dostluklarım pekişti, yeni ve çok değerli dostlar edindim. Yine yılların reklamcılık alışkanlığı ve deneyiminin getirdiği, bu yazıları taşıyacak olan bir konsept arayışı; ‘insan en iyi bildiği şeyi anlatmalı’ cevabında kendini buldu. Yani doğduğum, büyüdüğüm, bu yaşımda hala taşıdığım değerleri, ahlakı, anlayışı edindiğim toprakları, Ayvalık’ı anlatacaktım ve okuma inceliğini gösterdiğiniz bu yazıların adı ‘Ayvalık Yazıları’ oldu. Birçok yazımda dile getirdiğim gibi Türk insanının en belirgin karakteristiklerinden birinin ‘unutmak’ olduğunu bildiğim için yazılarımın büyük bir çoğunluğunda, en azından benim de tanık olduğum, geriye doğru yarım yüzyılı aşan bir süre içinde Ayvalık’ımızın eski coğrafyasını, plajlarını, sinemalarını, mekanlarını, çarşı-pazarını, esnafıyla, memuruyla, işçisiyle, doktoruyla, şoförüyle, biletçisiyle, meczubuyla, balıkçısıyla ... hayatımızda iz bırakan insanını eskilere hatırlatmaya, yenilere tanıtmaya kısacası yaşatmaya çalıştım. Birer dizi yazı halinde yer verdiğim çok özel iki grup oldu bunların arasında. Biri; ailemizin yanı sıra, çocukluğumuzdan itibaren kazandığımız her türlü değerin gizli kahramanları olan ve ne yazık ki neredeyse tama yakın bir çoğunluğunu yitirmiş olduğumuz sevgili komşularımız. Diğeri; yaşarken her dönemde geçerli olan öğrenci umursamazlığı ve şımarıklığıyla bize neler kazandırdıklarını, nasıl köklü bir eğitim verdiklerini ancak ömrümüzün ilerleyen yıllarında anladığımız öğretmenlerimiz.
Okurların ilgi duyduklarını umduğum yurtiçi ve yurtdışı gezi notlarını da paylaştım zaman zaman. Bunları mümkün olduğu kadar turistik çerçevenin dışında; gittiğim, gördüğüm yerlerin toplumsal yapılarını, kültürel değerlerini, güzel ülkemle aralarındaki (ve ne yazık ki büyük oranda bizim lehimize olmayan) farklılıklarını yansıtarak yapmaya çalıştım. Ve... zaman zaman; aklımda bambaşka bir yazı konusu varken ve onu yazmaya oturmuşken bir okur-yazar olarak  ve bir yurttaş sorumluluğuyla kendimi ülkemde olan-biteni kendi penceremden gördüğüm haliyle (ki çoğu zaman güzel bir manzara değildi ve değil bu) yazarken bulduğum çok oldu.
Her hafta bir konu üzerinde yazmaya; zorlamalar, mide sancıları, baş ağrıları, yetersizlik duygularıyla oturmama rağmen, sizlerle olduğuna inandığım bağımın verdiği güçle satır satır, paragraf paragraf sonunu getirdim yazımın. Bu, profesyonel yazarlık hayatımda hiç tatmadığım bir duygu ve bu yolculuğun her haftasından büyük keyif alıyor, (en azından kendi adıma) hayatımda yaptığım en güzel işlerden biri olduğuna inanıyorum. HÜRSES talep ettiği ve  aklım elverdiğince sizlerle bu uzak ama aslında çok yakın ilişkimi sürdürebileceğimizi umuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder