İnsanların topluluk halinde yaşamaya başladıkları günden bu yana, insanlık
tarihinde yapılan, bulunan, keşfedilen tüm bilimsel, bilişsel, teknolojik
ilerlemenin ve alınan yolun tümünün toplamından daha fazlasının son 25 yılda
kat edildiği söyleniyor. Ve bu olağanüstü sıçrama süresince; özellikle bilim ve
tıp alanlarındaki birkaç bireysel başarının, birkaç pırıltılı beynin
ürettiklerinin dışında, toplumsal kültür olarak ne yazık ki bizim hiçbir
katkımız yok. Biz; yapılanı alıp uygulamakla yetiniyoruz. Ne bileyim, ilk anda
akla gelebilecek olan elektrik, sanayi üretimindeki ‘yürüyen bant’ teknolojisi,
lazerin askeri alandan yayılıp günlük hayata katılması, canlı hücre kopyalama
gibi; insanlığı hep bir adım daha ileriye taşıyan binlerce buluşu anlamaktan,
katkıda bulunmaktan, çaba sarfetmekten ziyade sahte bir ‘kendini yoksama’,
‘ötekini yüceltme’ tevazuuyla; ‘yahu nasıl yapıyor adamlar’ diyerek ve büyük
bir gönül rahatlığıyla alıyor ve kullanıyoruz. Örneğin; II. Dünya Savaşı’nın -ironik
bir şekilde- uygarlığa en büyük armağanlarından biri olan ‘transistör’ü bile biz
sadece bir zamanlar kullandığımız el radyolarının içindeki bir küçük aksam
olarak biliyoruz. Ama sanırım internet; bizim gibi her şeyin teorisinden çok
pratiğine yönelik bir toplumun şaşırtıcı bir hız ve ve kıvraklıkla uyum
sağladığı uygulamaların başında geliyor. Öte yandan, süreç değil sonuç odaklı
bir yapımız olduğu için; büyük bir çoğunluğumuz, interneti de temel amacı
olması gereken bilgilenme, araştırma, sorgulama, haber alma gibi kendimizi geliştirme,
dağarcığımızı zenginleştirme aracı olarak kullanmıyoruz. Türk kullanıcıları
olarak en fazla yararlandığımız (tabii bunun adına yararlanmak denilebilirse)
iki alan var. Birinden biraz aşağıda söz edeceğim, diğeri ise ‘oyun’, deliler
gibi oyun oynuyoruz ekranın karşısında. Saatlerimizi, gecelerimizi,
sağlığımızı, uykularımızı harcıyoruz. Oysa finans dünyasından askerliğe,
alışverişten toplumsal örgütlenmelere, basından uluslararası siyasaya ve daha
yüzlerce alana yayılan girift bir örgü olmanın yanı sıra neredeyse sınırsız bir
bilgi kaynağı internet. Son değerlendirmelere göre internetteki bilgi birikimi
8 milyar sayfaya ulaşmış durumda. Merak ettim ve dünyanın en büyük kütüphanesi
hangisidir ve kapasitesi nedir diye araştırdım (tabii ki internette!). Amerikan
Kongre Kütüphanesi imiş. İçindeki görsel-işitsel dokümanların dışında tam 29
milyon kitap barındırıyormuş bu kütüphane. Bizim gibi okuma özürlü bir ulusun
bireylerinin anlamakta zorluk çekeceğini sandığım bir hacim. Yani çok kaba ve
ortalama bir hesapla bir kitabın iki yüz sayfa olduğunu varsayacak olursak;
dünyanın en büyük kütüphanesindeki kitap hacmi yaklaşık altı yüz milyon sayfa.
Yazının icadından bu yana geçen binlerce yıldaki birikimin sonucu bu. Öte
yandan daha dünkü çocuk denilecek yaştaki internetteki; üstelik ‘sanal’ bilgi
hacmi 8 milyar sayfanın üzerinde. Ve buna görsel-işitsel malzemeler yani on
binlerce film, müzik parçası ve en tehlikelisi olan pornografi de dahil değil.
Az buz da değil, pornografi denilen alan internetteki kullanım kapasitesinin
yüzde 37’sini kapsıyor. Düşünebiliyor musunuz? (İşte internetin ikinci
‘yararlandığımız’ kullanımı da bu. Laf aramızda; dünyada internetteki
pornografi kanallarında en çok gezinen ilk üç ülkeden biri; hani nüfusunun
yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu, hemen her gün namus adına
kadınlarımızın öldürüldüğü, biziz.) Öyle bir teslimiyet içindeyiz ki bu sisteme
ve işin boyutları öyle bir noktaya ulaştı ki, artık biz mi onu idare ediyoruz,
o mu bizi yönetiyor tartışma konusu. Adı üzerinde ‘world wide web’ yani dünyayı
saran bir ağ. Ve başka bir bakış açısıyla tüm dünya bu ağın içine hapsolmuş,
kıvranmakta. Örneğin tüm dünyada aynı anda internet aracılığıyla yürüyen
işlemlerin, yani bu ağın, çok değil bir saat kesintiye uğradığını varsayacak
olursak -hani birazcık da abartmayla- dünyanın sonu gelir. Şirketler batar,
borsalar kapanır, bağlı olarak ekonomiler çöker, sosyal patlamalara yol açılır,
ulusların beli kırılır, tüm dengeler alt üst olur. Tabii hayatın hemen her
alanında olduğu gibi internetin kullanımında da gelişmiş ülkelerle, üçüncü
dünya ülkelerinin arasında ciddi bir anlayış ve uygulama farkı var. İlkinde tüm
uygar ülkelerin anayasalarının temel maddelerinden biri olan ‘haberleşme
özgürlüğü’ kapsamındaki bir hak olarak değerlendirilirken diğerlerinde ne
oluyor dersiniz?
25 Nisan 2014 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder