25 Nisan 2014 Cuma

INTERNET-2...

İnsanların topluluk halinde yaşamaya başladıkları günden bu yana, insanlık tarihinde yapılan, bulunan, keşfedilen tüm bilimsel, bilişsel, teknolojik ilerlemenin ve alınan yolun tümünün toplamından daha fazlasının son 25 yılda kat edildiği söyleniyor. Ve bu olağanüstü sıçrama süresince; özellikle bilim ve tıp alanlarındaki birkaç bireysel başarının, birkaç pırıltılı beynin ürettiklerinin dışında, toplumsal kültür olarak ne yazık ki bizim hiçbir katkımız yok. Biz; yapılanı alıp uygulamakla yetiniyoruz. Ne bileyim, ilk anda akla gelebilecek olan elektrik, sanayi üretimindeki ‘yürüyen bant’ teknolojisi, lazerin askeri alandan yayılıp günlük hayata katılması, canlı hücre kopyalama gibi; insanlığı hep bir adım daha ileriye taşıyan binlerce buluşu anlamaktan, katkıda bulunmaktan, çaba sarfetmekten ziyade sahte bir ‘kendini yoksama’, ‘ötekini yüceltme’ tevazuuyla; ‘yahu nasıl yapıyor adamlar’ diyerek ve büyük bir gönül rahatlığıyla alıyor ve kullanıyoruz. Örneğin; II. Dünya Savaşı’nın -ironik bir şekilde- uygarlığa en büyük armağanlarından biri olan ‘transistör’ü bile biz sadece bir zamanlar kullandığımız el radyolarının içindeki bir küçük aksam olarak biliyoruz. Ama sanırım internet; bizim gibi her şeyin teorisinden çok pratiğine yönelik bir toplumun şaşırtıcı bir hız ve ve kıvraklıkla uyum sağladığı uygulamaların başında geliyor. Öte yandan, süreç değil sonuç odaklı bir yapımız olduğu için; büyük bir çoğunluğumuz, interneti de temel amacı olması gereken bilgilenme, araştırma, sorgulama, haber alma gibi kendimizi geliştirme, dağarcığımızı zenginleştirme aracı olarak kullanmıyoruz. Türk kullanıcıları olarak en fazla yararlandığımız (tabii bunun adına yararlanmak denilebilirse) iki alan var. Birinden biraz aşağıda söz edeceğim, diğeri ise ‘oyun’, deliler gibi oyun oynuyoruz ekranın karşısında. Saatlerimizi, gecelerimizi, sağlığımızı, uykularımızı harcıyoruz. Oysa finans dünyasından askerliğe, alışverişten toplumsal örgütlenmelere, basından uluslararası siyasaya ve daha yüzlerce alana yayılan girift bir örgü olmanın yanı sıra neredeyse sınırsız bir bilgi kaynağı internet. Son değerlendirmelere göre internetteki bilgi birikimi 8 milyar sayfaya ulaşmış durumda. Merak ettim ve dünyanın en büyük kütüphanesi hangisidir ve kapasitesi nedir diye araştırdım (tabii ki internette!). Amerikan Kongre Kütüphanesi imiş. İçindeki görsel-işitsel dokümanların dışında tam 29 milyon kitap barındırıyormuş bu kütüphane. Bizim gibi okuma özürlü bir ulusun bireylerinin anlamakta zorluk çekeceğini sandığım bir hacim. Yani çok kaba ve ortalama bir hesapla bir kitabın iki yüz sayfa olduğunu varsayacak olursak; dünyanın en büyük kütüphanesindeki kitap hacmi yaklaşık altı yüz milyon sayfa. Yazının icadından bu yana geçen binlerce yıldaki birikimin sonucu bu. Öte yandan daha dünkü çocuk denilecek yaştaki internetteki; üstelik ‘sanal’ bilgi hacmi 8 milyar sayfanın üzerinde. Ve buna görsel-işitsel malzemeler yani on binlerce film, müzik parçası ve en tehlikelisi olan pornografi de dahil değil. Az buz da değil, pornografi denilen alan internetteki kullanım kapasitesinin yüzde 37’sini kapsıyor. Düşünebiliyor musunuz? (İşte internetin ikinci ‘yararlandığımız’ kullanımı da bu. Laf aramızda; dünyada internetteki pornografi kanallarında en çok gezinen ilk üç ülkeden biri; hani nüfusunun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu, hemen her gün namus adına kadınlarımızın öldürüldüğü, biziz.) Öyle bir teslimiyet içindeyiz ki bu sisteme ve işin boyutları öyle bir noktaya ulaştı ki, artık biz mi onu idare ediyoruz, o mu bizi yönetiyor tartışma konusu. Adı üzerinde ‘world wide web’ yani dünyayı saran bir ağ. Ve başka bir bakış açısıyla tüm dünya bu ağın içine hapsolmuş, kıvranmakta. Örneğin tüm dünyada aynı anda internet aracılığıyla yürüyen işlemlerin, yani bu ağın, çok değil bir saat kesintiye uğradığını varsayacak olursak -hani birazcık da abartmayla- dünyanın sonu gelir. Şirketler batar, borsalar kapanır, bağlı olarak ekonomiler çöker, sosyal patlamalara yol açılır, ulusların beli kırılır, tüm dengeler alt üst olur. Tabii hayatın hemen her alanında olduğu gibi internetin kullanımında da gelişmiş ülkelerle, üçüncü dünya ülkelerinin arasında ciddi bir anlayış ve uygulama farkı var. İlkinde tüm uygar ülkelerin anayasalarının temel maddelerinden biri olan ‘haberleşme özgürlüğü’ kapsamındaki bir hak olarak değerlendirilirken diğerlerinde ne oluyor dersiniz?

Haftaya: Yasaklar!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder