30 Ağustos 2013 Cuma

YAVE…


Her ne kadar John Lennon’un ‘düşlediği’ noktaya ulaşmak (özetle; sınırların, ülkelerin, din kavramının olmadığı, bütün insanların barış içinde yaşadığı) şimdilik sadece ‘hayal edebileceğimiz’ bir gelecek olsa da; dünyanın hızla büyük bir birliğe doğru dönüşmekte olduğu da bir gerçek. Ömrüm oldukça saygı ve minnetle anacağım iki insandan biri olan İsmet İnönü’nün, daha önceki yazılarımdan birinde değindiğim “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyadaki yerini alır.” öngörüsünün ilk cümlesi gerçekleşti/gerçekleşiyor ama ikinci kısmından her gün biraz daha uzaklaşıyor olduğumuzu üzülerek izliyorum. O dünyadaki yerimizi almak bir yana, giderek daha bir yalnızlığa itiliyor, dışlanıyoruz. Üstelik bu durumdan sen, ben, biz, şu ülkede yüz yıllardır birlik, beraberlik içinde yaşıyor olan yurttaşların hiçbiri sorumlu değil. Benim, kendi adıma herhangi bir ulus, dil, din, ırk, cinsiyet, sosyal statüye mensup herhangi birisine bir düşmanlığım yok, olmadı, olmayacak. Bırakın; kaç çocuk yapacağım, ne okuyacağım, nereye gideceğim, komşularımla ilişkimin nasıl olması gerektiği, hangi eğitim sistemine mahkum edileceğim, kredi kartı kullanıp kullanmamama tercihim, var oluşun en kutsal dışavurumu olan hamileliğin utanılacak bir durum olduğu gibi günlük yaşamımın her adımına kural koyulması ve karar verilmesini, birileri benim adıma örneğin; Yunanlılar’ı (bütün bir ulusu) bana düşman ilan ediyor. Ateistleri benim adıma reddediyor. Cinsel tercihleri farklı olan insanların, bırakın saygı duyulmasını, toplumdan dışlanmaları gerektiğini vaz ediyor. Bütün insanlığın ortak sorunu olan ‘çevre’, sadece ‘yakın çevre’ ile sınırlı. İstiklal Savaşı öncesinden bu yana görülmemiş bir uygulamayla, benim ülkemin topraklarında başka bir bayrağın dikilmesine izin veriliyor. Dünyanın öndegelen tarihçi, aktör, araştırmacı, aktivist ve düşün adamları, uygar dünya vatandaşları olmanın gereğini yerine getirerek, gezegenimizin her köşesinde olduğu gibi ülkemizde de yaşananlara kayıtsız kalmama sorumluluğuyla ve son derece ölçülü, seçkin bir dille bu gidişin iyiye doğru olmadığı konusunda uyarıda bulunuyorlar. Söyleyecek sözü olmayanların alışılmış tepkisiyle ve kendilerine yakışan bir dille; “Siz kendi işinize bakın!” cevabını alıyorlar. Sadece bu ‘kendi işiniz’ söyleminin bile bizi Batı’dan soyutlamanın, bizim ‘kendi içimize’ dönmemizin bir itirafı olduğunu ya görmüyorlar, ya da umurlarında değil. Yetmiyor, bu kez yine dünyanın her köşesinden tam dört bin bilim adamı Türkiye’de yaşananların insan onuru ve sağlığı açısından kabul edilemez olduğunu resmi bir yazıyla ilan ediyorlar. Eh, onlar da ‘kendi işlerine’ bakmakla geçiştiriliyor. Çünkü bizim hiç kimseden öğreneceğimiz bir şey yok. Biz her şeyi ve en iyi bilenleriz. Gazetelerde (düzeltiyorum, BAZI gazetelerde) yer alan haberler ülkem adına içimi acıtıyor. Dünyanın ülkeler, partiler, politikalar üstü  kuruluşundan biri olması gereken  Kızılay’ın insani yardım talebi bile bir başka ülke  tarafından reddediliyor. Gerek ulusal gerek uluslararası yaşananlar ve ilişkilerde bir ‘cevap yetiştirme’ psikozuna girmiş vaziyetteyiz. Arada sırada da olsa sorabildiğimizde biz yurttaşlara en yetkili ağızlar tarafından verilen cevaplar bırakın normal düzeyde bir iletişim kalitesini ve vokabüleri, mahalle jargonunu bile mumla aratıyor. İşin acısı; yukarıdaki örneklerde olduğu gibi yurtdışındaki her kesimden sorumluluk sahibi insan ve gruplarla olan diyalog (ki çoğu zaman kendi sesimizden başkasını duymadığımız bir monolog oluyor bu) diplomasinin o kendine özgü, yılların eğitimi ve deneyiminden süzülüp gelen dili bir yana, kültürün ve nezaketin en temel ögelerinden bile yoksun oluyor. Yılların gazetecisi; kişiliğiyle de, duruşuyla da, görüşleri ve yazılarıyla da her zaman saygı duyduğum bir yazar olan Sayın Oktay Ekşi’nin zaman zaman kullandığı sözcükle; hayatımız bir ‘yave’ler manzumesine dönüştü vesselam.

Meraklısına: Yave: (Farsça) Saçma, saçma sapan söz. Yave okumak: Gereksiz söz söylemek, boşa konuşmak. (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder