skip to main |
skip to sidebar
TARİHTEN YAPRAKLAR…
Yarın, dünün
üzerinde yükselir. Bilimde, tıpta, teknolojide, sanatta, hatta sporda ve sosyal
yaşamda bile ileriye doğru atılan her adım, geridekilerin ayak izlerinin
üzerine basılarak kat edilir. Kimileri yaşar, neden olur, üretir, iz bırakır.
Kimileri ise sadece alır kullanır, duyar unutur, gelir geçer. Dün yoktur onlar
için, dün yaşanmıştır, tüketilmiştir. Zaten insanın bence en büyük zaafı
‘unutmak’tır. Birkaç haftadır sizlerle paylaştığım 60’lı yıllar yazı dizisine, o
on yıl içinde dünyada yaşanmış, geride kalmış ama izleri bugünümüzü belirleyen
köşe taşlarıyla son vereceğim. Elbette hepsi bu değil, elbette bunlar sadece
küçük bir seçki ama bakın neleri yaşamış ve unutmuşuz. 1960: Lazer teknolojisi
icat edilmiş. Bugün ne kadar normal geliyor değil mi? Oysa bilimde,
teknolojide, sağlıkta, askerlikte inanılmaz bir kullanım alanı o küçük adımla
başlamış. Aynı yıl Doğum Kontrol Hapları
resmen onaylanmış ve piyasaya sürülmüş. Biz 63 yıl sonra hamileliğin edepsizlik
(!) olduğunu tartışıyoruz. (‘biz’ derken elbette ‘biz’i kastetmiyorum). Bir yıl
sonra 1961’de; 1989’a kadar bir insanlık utanç abidesi olarak ayakta kalacak ve
nice canlara mal olaçak Berlin Duvarı inşa edilmiş. Sovyetler Birliği uzaya ilk
kez insanlı bir araç göndermiş ve Yuri Gagarin, dünyaya uzaydan bakan ilk insan
olarak tarihteki yerini almış. 1962 yılı için sinemadan iki olay seçtim:
İngiliz yazar, gazeteci ve Deniz İstihbarat Subayı olan Ian Fleming’in
yarattığı James Bond karakteri ilk kez Sean Connery tarafından beyaz perdede
canlandırılmış ve efsanevi sarışın, büyülü güzel Norma Jeane, popüler adıyla Marilyn
Monroe, sırlarıyla birlikte aramızdan ayrılmış. 1963’te bu kez Vostok-6
kapsülünde; uzaydaki ilk kadın kozmonotu görüyoruz: Valentina Tereskhova. Aynı
yıl içinde sonraki yıllarda dünya dengelerini alt üst edecek bir suikaste tanık
oluyoruz: John F. Kennedy öldürülüyor. Bir süre sonra siyahi lider, Papaz
Martin Luther King Jr; tarihe geçecek “I have a dream/Bir hayalim var!”
konuşmasını yapıyor. 1964’te Beatles fırtınası dünyayı kasıp kavururken Cassius
Clay adlı henüz 22 yaşındaki bir genç Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu oluyor,
daha kendisi bile Muhammed Ali adlı bir efsaneye dönüşeceğinden habersiz. O yıl
bir başka siyahi savaşçı, Nelson Mandela 26 yıl sonra çıkacağı hapishaneye
giriyor. 1965’te Malcom X öldürülüyor. Çavuşesku 1989’a kadar demir yumrukla
yöneteceği Romanya’da başa geçiyor. Ve Amerikan tarihinin utanç sayfalarından
biri Vietnam’da açılıyor. Tarih hep kara notlarla dolu değil ya; aynı yıl
dünya, egemenliğini (umarım) sonsuza kadar sürdürecek olan mini etekle
tanışıyor. 1966’da dünyanın uzak köşesinde bir devrim yaşanıyor; Mao Zedong
Kültür Devrimi’ni başlatıyor. Ve meraklıları için not düşüyorum; ilk Uzay Yolu
bölümü yayında. 1967’de insanlık bir büyük dava adamı, bir efsanevi devrimciyi
kaybediyor. Che Guevera öldürülüyor. Ve Güney Afrikalı bir cerrah Christiaan
Bernard, ilk kalp naklini gerçekleştiriyor. Geldik 1968’e. İki önemli suikastle
çalkalanıyor insanlık: Martin Luther King Jr. ve Robert F. Kennedy öldürülüyor.
‘Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ne giden yolda sonraları bütün dengeleri alt
üst edecek olan Prag Baharı (aman son yıllardaki ‘çöl baharlarıyla’ karıştırmayalım)
sahne alıyor. Dünya karmakarışık. Gençlik ayakta. Avrupa’da başlayan ‘direniş’,
‘isyan’, karşı çıkış’ rüzgarı bir anda dünyayı saran bir fırtınaya dönüşüyor.
1969’da bir uzay mühendisi, test pilotu ve aynı zamanda üniversite profesörü
olan Neil Armstrong, yaradılışın bildiğimiz düzleminde, dünya dışında bir başka
kara parçasının üzerinde ‘kendisi için küçük ama insanlık adına devasa bir adım’
atıyor. Ve bu satırların yazarı, Ayvalık’taki evlerinde; Siemens marka eski
radyolarında Ay’daki ilk adımların canlı yayınla anlatılışını dinliyor.
Evet sevgili
dostlar, okurlar. Bunlar; başlıktaki şablon söyleyişle ‘tarihten bir kaç
yaprak’. Çoğu bizim dışımızda gerçekleşmişse de, aslında hepsi bizim de
yaşadığımız şeyler. Tabii; kendimizi dünya mirasının bir parçası olarak
görmemize izin verildiği sürece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder