17 Ağustos 2013 Cumartesi

TARİHTEN YAPRAKLAR…


Yarın, dünün üzerinde yükselir. Bilimde, tıpta, teknolojide, sanatta, hatta sporda ve sosyal yaşamda bile ileriye doğru atılan her adım, geridekilerin ayak izlerinin üzerine basılarak kat edilir. Kimileri yaşar, neden olur, üretir, iz bırakır. Kimileri ise sadece alır kullanır, duyar unutur, gelir geçer. Dün yoktur onlar için, dün yaşanmıştır, tüketilmiştir. Zaten insanın bence en büyük zaafı ‘unutmak’tır. Birkaç haftadır sizlerle paylaştığım 60’lı yıllar yazı dizisine, o on yıl içinde dünyada yaşanmış, geride kalmış ama izleri bugünümüzü belirleyen köşe taşlarıyla son vereceğim. Elbette hepsi bu değil, elbette bunlar sadece küçük bir seçki ama bakın neleri yaşamış ve unutmuşuz. 1960: Lazer teknolojisi icat edilmiş. Bugün ne kadar normal geliyor değil mi? Oysa bilimde, teknolojide, sağlıkta, askerlikte inanılmaz bir kullanım alanı o küçük adımla başlamış. Aynı yıl  Doğum Kontrol Hapları resmen onaylanmış ve piyasaya sürülmüş. Biz 63 yıl sonra hamileliğin edepsizlik (!) olduğunu tartışıyoruz. (‘biz’ derken elbette ‘biz’i kastetmiyorum). Bir yıl sonra 1961’de; 1989’a kadar bir insanlık utanç abidesi olarak ayakta kalacak ve nice canlara mal olaçak Berlin Duvarı inşa edilmiş. Sovyetler Birliği uzaya ilk kez insanlı bir araç göndermiş ve Yuri Gagarin, dünyaya uzaydan bakan ilk insan olarak tarihteki yerini almış. 1962 yılı için sinemadan iki olay seçtim: İngiliz yazar, gazeteci ve Deniz İstihbarat Subayı olan Ian Fleming’in yarattığı James Bond karakteri ilk kez Sean Connery tarafından beyaz perdede canlandırılmış ve efsanevi sarışın, büyülü güzel Norma Jeane, popüler adıyla Marilyn Monroe, sırlarıyla birlikte aramızdan ayrılmış. 1963’te bu kez Vostok-6 kapsülünde; uzaydaki ilk kadın kozmonotu görüyoruz: Valentina Tereskhova. Aynı yıl içinde sonraki yıllarda dünya dengelerini alt üst edecek bir suikaste tanık oluyoruz: John F. Kennedy öldürülüyor. Bir süre sonra siyahi lider, Papaz Martin Luther King Jr; tarihe geçecek “I have a dream/Bir hayalim var!” konuşmasını yapıyor. 1964’te Beatles fırtınası dünyayı kasıp kavururken Cassius Clay adlı henüz 22 yaşındaki bir genç Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu oluyor, daha kendisi bile Muhammed Ali adlı bir efsaneye dönüşeceğinden habersiz. O yıl bir başka siyahi savaşçı, Nelson Mandela 26 yıl sonra çıkacağı hapishaneye giriyor. 1965’te Malcom X öldürülüyor. Çavuşesku 1989’a kadar demir yumrukla yöneteceği Romanya’da başa geçiyor. Ve Amerikan tarihinin utanç sayfalarından biri Vietnam’da açılıyor. Tarih hep kara notlarla dolu değil ya; aynı yıl dünya, egemenliğini (umarım) sonsuza kadar sürdürecek olan mini etekle tanışıyor. 1966’da dünyanın uzak köşesinde bir devrim yaşanıyor; Mao Zedong Kültür Devrimi’ni başlatıyor. Ve meraklıları için not düşüyorum; ilk Uzay Yolu bölümü yayında. 1967’de insanlık bir büyük dava adamı, bir efsanevi devrimciyi kaybediyor. Che Guevera öldürülüyor. Ve Güney Afrikalı bir cerrah Christiaan Bernard, ilk kalp naklini gerçekleştiriyor. Geldik 1968’e. İki önemli suikastle çalkalanıyor insanlık: Martin Luther King Jr. ve Robert F. Kennedy öldürülüyor. ‘Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ne giden yolda sonraları bütün dengeleri alt üst edecek olan Prag Baharı (aman son yıllardaki ‘çöl baharlarıyla’ karıştırmayalım) sahne alıyor. Dünya karmakarışık. Gençlik ayakta. Avrupa’da başlayan ‘direniş’, ‘isyan’, karşı çıkış’ rüzgarı bir anda dünyayı saran bir fırtınaya dönüşüyor. 1969’da bir uzay mühendisi, test pilotu ve aynı zamanda üniversite profesörü olan Neil Armstrong, yaradılışın bildiğimiz düzleminde, dünya dışında bir başka kara parçasının üzerinde ‘kendisi için küçük ama insanlık adına devasa bir adım’ atıyor. Ve bu satırların yazarı, Ayvalık’taki evlerinde; Siemens marka eski radyolarında Ay’daki ilk adımların canlı yayınla anlatılışını dinliyor.

Evet sevgili dostlar, okurlar. Bunlar; başlıktaki şablon söyleyişle ‘tarihten bir kaç yaprak’. Çoğu bizim dışımızda gerçekleşmişse de, aslında hepsi bizim de yaşadığımız şeyler. Tabii; kendimizi dünya mirasının bir parçası olarak görmemize izin verildiği sürece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder