Birkaç haftadır sizlerle 60’ları; o hayatın her
alanında ‘devrim’ niteliğinde değişimlerin yaşandığı yılları paylaşıyorum. O on
yıllık kısacık dönem, ülkemizde ve dünyada taşların yerinden oynadığı, gençlik
hareketleri, sosyal değişimler, baskı, zulüm, ihtilaller, idamlar, Vietnam gibi
izler bırakmanın yanı sıra dünyayı, yine ve ebediyen değiştirecek olan güzelliklerle
de anılmaya değer. Bunların başında hiç kuşkusuz 1960 yılında, İngiltere’nin
Liverpool kentinde, sadece kendi dönemlerini altüst etmekle kalmayıp müzik
tarihindeki izleri sonraki yüzyıla da damgasını vuracak olan inanılmaz
yaratıcı, doğurgan ve üretken müziklerinin yanı sıra hareketleri, aykırılıkları,
saç şekilleri, giyim tarzları ile bütün bir kuşağı etkileyecek olan dört genç gelmektedir.
The Beatles. Bu dört genç; bir arada
müzik yapmayı bıraktıkları 1967, resmi olarak dağıldıklarını açıkladıkları 1970
yılına kadar geçen sadece birkaç yıl içinde, internet ahtapotunun henüz
kollarını dünyaya sarmadığı, mobil telefon adı verilen nimet ve illetin henüz
ceplerimize girmediği, televizyon denilen aptal kutusunun (en azından
ülkemizde) devlet tekelinde ve günde 2-üç saat yayın yaptığı, kısacası dünyayla
entegrasyonun son derece sınırlı olduğu bir zaman diliminde yaşıyor olduğumuz
halde, kelimenin tam anlamıyla bir anda dünyayı ve ülkemizi sardılar, müzik
anlayışını, hayata bakışı, toplumsal değerleri sonsuza kadar sarstılar. Ve
sonrasında… hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Müziğin başlı başına bir başkaldırı
enstrümanı olduğu keşfedildi. 15-18 Ağustos 1969 tarihleri arasındaki üç gün,
düzene müzikle başkaldırının bir başka efsanevi simgesine tanık oluyordu. Döneminin
en ünlü grup ve icracılarının üç gün-gece boyunca dev bir sahnede yer alarak
müzik yaptıkları, resmi kayıtlara göre 500.000 dinleyici/katılımcının yer
aldığı müzik ve sevgi festivali olan Woodstock. Dünyadan tek dilekleri vardı
gençlerin: Barış! 1958 yılında
Gerald Holm adında bir İngiliz tasarımcının Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nın
sembolü olarak ürettiği ve 1960’ların başında Amerika Birleşik Devletleri’ne
göç ettikten sonra yepyeni bir anlam yüklenen ve sonsuza kadar tüm dünyada aynı
evrensel mesajı taşıma görevini üstlenen bir simge. Barış!. Müzik 60’lı
yılların en yaygın kendini ifade etme aracıydı. Bu dönem yine dünyada ve
Türkiye’de ‘folk’ müziğin yeniden doğuşuna da tanıklık etti. Günümüzde sadece
müziği değil, her biri birer edebi başyapıt olan şarkı sözleri/şiirleriyle
Amerikan şiirinin en önde gelen şairlerinden biri sayılan ve bu alanda “Popüler
müziğe ve Amerikan Kültürü’ne derin ve kalıcı katkıları, olağanüstü şiirsel
gücü ve lirik kompozisyonları nedeniyle” dünyanın en saygın edebiyat
ödüllerinden biri olan Pulitzer’e layık görülen Bob Dylan başı
çekmekteydi. Ülkemizde de bu devrime tanık olduk. Günümüzün adeta birbirinin karbon
kopyası olan, asıl gelirlerini sanat üretiminden değil, piyasada birazcık boy
gösterdikten sonra reklam figürü olmaktan sağlayan, yaratıcılık ve icra fukarası
‘sanatçılarının’ hala sırtlarını
dayıyor oldukları ve gençlerimizin belki ‘remiks’ denilen teknolojik saçmalık
aracılığıyla tanıyor olabilecekleri birçok parçanın kökleri de 60’lı yılların
değerli müzikçilerine uzanır. 60’lı yıllar ülkemizde tam bir folk ve popüler
müzik fırtınasının estiği yıllardır. Geriye; Barış Manço, Timur Selçuk,
Hümeyra, Kurtalan Ekspresi, Apaşlar, Dadaşlar, Moğollar, Erkin Koray, Durul
Gence, Cahit Oben, Fikret Kızılok, Modern Folk Üçlüsü, Mavi Işıklar, Yıldırım
Gürses, Özdemir Erdoğan (unuttuklarım için bağışlanma dileğiyle) gibi unutulmaz
sesler, gruplar ve müzikler bırakan yıllar.
John, Paul, George ve Ringo
ile başlayıp Anadolu Folk’una uzandığımız bu kısa yolculukta umarım; benim gibi
o dönemleri yaşama şansına sahip olanların gönüllerini biraz titretebilmiş,
genç kuşaklara da birkaç satırlık katkıda bulunabilmişimdir. Bu köşenin her
yaştan olduğunu umduğum okuruna; bu toprakların yetiştirdiği ‘dev’ bir sesin,
Cem Karaca’nın sahnede kendi ağzından birçok kez duyduğum esenlemesiyle veda
etmek isterim: “Merhaba gençler ve daima
genç kalanlar!”
10 Ağustos 2013 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder