17 Nisan 1940 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
Köy Enstitüleri Kanunu’nun kabul edildiği tarihtir. Bendeniz de; Köy
Enstitüleri’ne emeğini vermiş, alın terini dökmüş, görev sırasında Enstitü’ye
bir bacağını feda etmiş bir babanın çocuğu olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da
bu haftaya denk gelen yazımı; yaşamasına izin verilseydi Türk Milli Eğitimi’ne
çağ atlatacak, gelecek kuşakların Türk çocuklarını ve dolayısıyla insanımızı ve
ülkemizi bugün olduğu noktadan çok daha ileriye taşıyacak bu büyük aydınlanma hareketine ayırmayı bir
görev biliyorum. Üzerine yüzlerce kitap, binlerce makale yazılmış, doktora
tezlerine, araştırmalara konu olmuş, zaman içinde başka ülkelerin eğitim
hamlelerine temel oluşturmuş olan Köy Enstitüleri’nde; kapatıldığı 1954 yılına
kadarki sadece 14 yıl içinde gerçekleştirilen başarılara göz atmak bile
geleceğe doğru neleri yitirdiğimizin en açık göstergesidir: Bir ulusun
hayatında göz açıp kapayana kadar geçen bu kısacık sürede; 15.000
dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi ve üretim yapıldı. 750.000 yeni
fidan dikildi. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük
inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48
ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3
balıkhane, 100 km. yol yapıldı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü
öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu bizzat öğrenciler
tarafından getirildi. Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy Enstitüleri’nde 1.308
kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişti.
Bu irfan yuvalarının; karşıtları tarafından her
dönemde dile getirilmiş olan ve yazmanın bana, okumanın size yakışmayacağına
inandığım yapay nedenlerle kapatıldıkları malumdur.
Burada bir ara
verip size benim kuşağım ve öncesinin çok iyi hatırlayacağı bir isimden söz
etmek istiyorum: Kaynakçalardaki kısa özgeçmişi şu şekilde:
Kinyas Kartal: (1900-1991) Türk Siyasetçi. Harp Okulu mezunu. Çiftçi, tüccar. 2.,
3., 4., 5., dönem Van milletvekili. Evli, on çocuk babası.
Ve
bir dönem, bir gazetecinin kendisi ile yaptığı röportajı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Soru:
Köy Enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı?
KK:
Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi’nde okuttu komünizmin ne olduğunu ben
gayet iyi biliyorum.
Köy Enstitüleri’nde
komünizmi bilen kimse yoktu.
Soru:
Peki, karma eğitimden dolayı mı kapatıldı?
KK: Hayır.
Bu da değil bütün dünyada okullar karma eğitim kız erkek beraber okuyor.
Soru:
Peki ya neden?
KK: Ben kapattırdım Köy Enstitüleri’ni. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın
köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar.
Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana
danışırdı. Ama Köy Enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme Köy Enstitüsü
mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya
başladı.
Ben düşündüm 200 köyümün hepsine Köy Enstitüsü
mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer!
Böyleyse
benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon
ettim onları topladım. Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. (Yıl 1950
seçimlerin olacağı zaman.) Dedik ki Köy Enstitüleri’ni kapatırsan şu
gördüğün doğudaki tüm toprak ağalarının oyları sana. Kapatmazsan
oy yok ve Menderes de 1950’de iktidara gelir gelmez Köy Enstitüleri’nin
temelini sarsmaya başladı.
Daha bu konuda söyleyecek,
yazacak çok şey var ama ulusal kimliğimizin bile tartışılmaya başlandığı
günümüzde ne söylesek boş. O yüzden gelin bu yazıyı; o benzersiz kuşağın, o
örneği çok az görülebilecek Mili Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in sözleriyle
tamamlayalım:
“Köy Enstitüleri’nin bütün günahı omuzlarıma,
sevabı
başkalarına olsun.
O kurumların günahı bile bana yeter.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder