Bu köşede ağırlıklı
olarak Ayvalık’ımızın ve ülkemizin geride bıraktığımız yıllarına; o yıllardaki
toplumsal dokuya, gerek yerel gerek ulusal olaylara ve insanlara dair yazılar
yazdığımı bilirsiniz. Bunlar sadece yaşın getirdiği bir nostalji özleminden
değil, kasabam ve ülkem için taşıdığım sorumluluk duygusundan kaynaklanıyor. Çünkü
yazdıklarımın hepsi ya bizzat yaşadığım, tanık olduğum ya okuduğum, öğrendiğim, birinci ağızdan
dinlediğim konular. Yani hepsi gerçek!. Aynen şu son on yıldır yaşadığımız ve
birçoğuna sadece benim kuşağımın değil eski ile yeni dönemleri karşılaştırma
aklına ve sezgisine sahip her hangi bir kişinin akıl erdiremediği olayların
gerçek olduğu gibi. Hatırlayanların birincil görevinin hatırladıklarını yeni
kuşaklara aktarmak olduğuna ve ulusların kaderinde, sözlü tarihin de en az
yazılı tarihi kadar önemli olduğuna inanıyorum.
Düşünsenize; benim
doğduğum yıl Cumhuriyetimiz 28 yaşında bir delikanlıymış henüz. Ve o büyük
Ata’dan öksüz kalalı daha 13 yıl olmuş. Şimdi ben geride sevinciyle, üzüntüsüyle
yaşanılmış 62 yılı bırakarak, çalışan kesimin son durağı olan ‘emeklilik’
dönemine girdim. Ulu Önder tarafından ‘ilelebet payidar kalacağı’ işaret edilen
Cumhuriyetimiz; ne badireler atlatarak en huzurlu, en olgun, en oturmuş dönemi
olması gereken 90 yaşına ulaştı. Adımla övündüğüm; bir Türk yurttaşı olarak
adım adım birlikte büyüdüğümüz, yaşlandığımız Cumhuriyetimiz’e her zaman
sarsılmaz bir inançla sarıldım.
Ne iktidarlar, ne
siyasetçiler, ne hükümetler, bakanlar, başbakanlar, muhalefetler geldi geçti. Hulus-u
kalp ile ülkeye ve insanımıza hizmet etmekten başka bir gayeleri olmayanları,
ülkemizi uluslararası platformlarda onurla temsil eden, yücelten, makam, ikbal
ve çıkar peşinde koşmayan, teşvik ve tahriklere karşı geri adım atmayıp sadece
ulusal menfaatler gözeten kararlar alanları gördüm. İçlerinden çıktıkları
halkın arasında, evlerinin oturma odasında oturur rahatlıkla sohbet edip simit
yiyen, çay içenleri gördüm. Bugün verdikleri sözü yarın unutmayan, değişen koşullara
göre kimlik, kişilik değiştiren bukalemunların aksine sonuçları kişisel
konumları için neye mal olacak olursa olsun sonuna kadar sözlerinin arkasında
duranları gördüm. Sanatı ve sanatçıyı yücelten, koruyan, korumanın ötesinde
müzik dinleyen, şiir yazan, çevrelerindeki çirkin siyasetin izlerini
üzerlerinden yıkayabilmek için huzuru ney çalmakta, beste yapmakta arayanları, tarihimizi
inceleyen, bilen, referans olabilecek kitaplara imza atmış, adı uluslararası
bilim dünyasında saygıyla anılan, siyasi yelpazenin hangi kanadında duruyor
olursa olsun karşıtlarının önünde ceketlerini iliklediği, sözlerinin bile
yazılı, imzalı belgelerden daha fazla güven verdiği, kabul gördüğü devlet
büyüklerimizi gördüm. İdeallerine ihanet etmedikleri için makamlarını, mevkilerini,
özgürlüklerini kaybetmeyi göze alan, defalarca küllerinden yeniden doğarak, çoğu
zaman kendileri değerini bilemese de, Türk halkı için mücadeleyi son
nefeslerine kadar sürdürenleri gördüm. Geride ne mal, ne mülk, ne hanlar,
hamamlar, yurtiçi ve yurtdışı bankalarda paralar, altınlar, araziler değil
sadece onurlu isimlerine ve rafine kimliklerine işaret eden, büyük insanlık
mirasının kalıtları olan kitapları bırakanları gördüm. Cumhuriyetimiz’in bu
kesitine ve bu insanlarına tanık olmaktan dolayı şanslıyım ve onur duyuyorum. Aynen;
bu geçmişi yaşamış bir Türk insanı olarak geleceğe bakarken de aynı ölçüde derin
bir hüzün duyduğum gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder