Mesleklerin
belki de en zorlarından biri; ‘ev
hanımlığı’dır. Her şeyden önce; kimse tarafından bir meslek olarak ciddiye
alınmaz. Çünkü eğitimi, öğretimi, okulu, fakültesi, diploması yoktur. Yaşanarak
öğrenilir ve yaşam boyu sürdürülür. Maaşı, ücreti, mesaisi, primi, emekliliği
de yoktur. Hele bu sıfatının yanına bir de ‘annelik’
eklenince yaşamsal çaba ikiye, üçe katlanır. Tabii ev hanımlığı derken yabancı
dizilerde pişirilip önümüze konulmakla kalmayıp, sanki bizim kültürümüzde
böylelerinin yeri varmış gibi, Türk taklitlerinin de yapıldığı ‘umutsuz’ bayanları kastetmiyorum. Benim
burada sözünü ettiğim; toplumumuzun gelenekçi yapısının içinde çağlardır yer almış
ve alacak olan kadınlar, Nazım’ın deyişiyle ‘bizim kadınlarımız’dır. Analarımızdır. Kimbilir birer birey olarak
ne yetenekleri, ne potansiyelleri olmasına karşın hayatın ve koşulların onlara
bu sıfatı uygun gördüğü, aralarında ağırlıklı olarak öğretmenlik olmak üzere
meslek sahibi olanlar olsa da hepsinin öncelikle ‘bilmem kim beyin hanımı’ diye tariflendiği analarımız.
Çocukluğumun
41 Evler mahallesinde de durum farklı değildi. Birkaç haftadır sürdürmekte
olduğum eski mahalleme dair anlar, anılar, olaylar ve kişilere dair bu yazı
dizisini; 41 Evler mahallesinin annelerini, teyzelerini kısacası ‘ev hanımları’nı bir kez daha yaşatarak
bitirmek istiyorum: Nermin hanım (Ahmet Durak’ın eşi), Sebahat hanım (Zühtü
Gürses’in eşi), Muzaffer hanım (Suat Rona’nın eşi), Bedriye hanım (Sabri
Demirli’nin eşi), Meral abla (Mahmut Yorulmaz’ın eşi), Naciye hanım (Osman
Serezli’nin eşi), Atiye hanım (Mustafa Barlas’ın eşi), Fatma hanım (Ziya
Yalçın’ın eşi), Hüsniye hanım (Hüseyin Şentay’ın eşi), Hayriye hanım (Halil
Baskın’ın eşi), Güzin hanım (Nihat Ezer’in eşi), Feriha hanım (Hadi İskit’in eşi),
Semiha hanım (Ali Keskin’in eşi), Leyla hanım (Nuri Bölükbaşı’nın eşi), Şükriye
hanım (Ali Şuuri Özsu’nun eşi), Lale abla (Eyüp Arıcan’ın eşi), Feride hanım
(Kemal Şalmanlı’nın eşi), Yurdan abla (Teoman Şalmanlı’nın eşi), Şefika hanım
(İsmail Eren’in eşi), Zeynep hanım (Ali Ülgen’in eşi), Özlem abla (Süleyman
Ok’un eşi), Nermin hanım (Nazım Doğrusoy’un eşi), Nahide hanım (İbrahim Kandiye’nin
eşi), Atiye hanım (Haydar Sezer’in eşi), Naciye hanım (Bekir Berk’in eşi),
Bedriye hanım (Muzaffer Samyeli’nin eşi), Hatice hanım (Yahya Akıncı’nın eşi), Nezihe
hanım (Ali Ulvi’nin eşi) Terlan hanım (Zakir Güven’in eşi).
Bu
büyüklerimizin arasında ve yanı sıra; ağırlıklı tercih olarak öğretmenlik olan
kendi mesleklerini ve iş hayatını son derece başarıyla sürdürenler de vardı. Mahallemizin
elit konaklama yeri Çadır pansiyonun sahibi Belkıs (Gerçek) ablamız ve sevgili
annesi Nazlı hanımefendi, eşini yitirdikten sonra yıllarca yıkılmaz bir abide
gibi 150 Evler’deki benzinliği yöneten Hatice hanım, ya da hayatını bir kişiye
değil yüzlerce çocuğuna adamayı tercih eden öğretmen İffet (Özak) hanım gibi. Bazıları
işlerinin, çoğunluğu ev hanımlığının ve anneliğin bütün yükünü sırtlamış
olmalarına karşın bu insanlar eve kapanmış, hele hele günümüzde olduğu gibi,
kapatılmış insanlar değillerdi. Okurlardı, konuşurlardı, kendilerini
yetiştirirlerdi. Gülmeyi bilirlerdi. Aydınlık, neşeli, paylaşımcı, ‘iyi’ insanlardı. Saygı gösterirler,
saygı görürlerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder