16 Şubat 2013 Cumartesi

KİRVE…


Bu hafta da çocukluğumun ve ilk gençliğimin 41 Evler mahallesindeki sokaklarda dolaşmaya devam ediyor, benim için çok özel bir komşumuzun anılarımdaki kapısını çalıyorum. Ali Şuuri Özsu ve Şükriye Özsu. Eminim ki bu satırları okuyanların arasında karı-koca öğretmen olan bu komşularımızın rahle-i tedrisinden geçmiş Ayvalıklılar vardır. Şuuri amca; tanıdığım en iyimser, hayata daima olumlu yönden bakmayı becerebilen, gülmenin kendisine çok yakıştığı, çevresine de bu ışığı yayan bir insandı. En büyük tutkusu; evlerinin önünde her an denize açılmaya hazır bekleyen kayığıyla balığa gitmek, en büyük mutlululuğu da, her dönüşünde, bu işi ne kadar iyi becerdiğinin kanıtı olan kilolarca mercandan bir öğünlüğünü ailesine ve ona eşlik edecek iki kadeh rakısına ayırıp geri kalanı komşularına dağıtmak, paylaşmaktı. Eskilerin deyişiyle hayattan ‘kam almayı’ bir sanat haline getirmişti. Babamla ancak yıllar süren baki bir dostluğun izin verebileceği bir; ‘birbirlerine takılma, kızdırma’ alışkanlıkları vardı. Hayatımızda ve mahalle kültüründe çok önemli bir yeri olan ve artık çağımızda ne yazık ki unutulmuş değerlerden biri olan gece oturmalarında; yanlarına ilişip sessiz sedasız, sadece onları izleyerek öğrendiğim ve hala en sevdiğim oyunlardan biri olan ‘bezik’ seanslarında bu atışmalar doruğa çıkardı. Ertesi gün, sanki bir önceki gece hiç tartışmamışlar gibi, 41 Evler durağında otobüsten inince çat kapı bize uğrar, karşılıklı kahvelerini içerler ve giderdi.

O da, eşi Şükriye teyze de; komşuluk hukukunun çok ötesinde; biz onların, onlar bizim ailemizin bir parçası gibiydiler. Üst mahallede oynarken acıktığımda; önünü-arkasını düşünmeden, kendi evimize değil, daha yakın olan onların evine gider, sorgusuz-sualsiz mutfağa açılan arka balkon kapılarından girerdim. Her zaman gülecen, sabırlı bir kadın olan Şükriye teyze de yine sorgusuz-sualsiz karnımı doyururdu ve bir çocuğun en ciddi işi olan oyun oynamaya dönerdim. Hiç bir şeylerini sakınmazlardı. Arka bahçelerinde hala duran incir ağacından olgun incirleri kendi elleriyle koparıp bize dağıtırdı Şuuri amca. Tek sözcükle özetlemek gerekirse bizim ‘neşe’ kaynağımızdı. Mahallece yapılan gezilerde yine rahmetle andığım Rasim (Sarihanlı) ve Ali (Zengi) amcalarla birlikte söyledikleri
‘Biz Çamlıca’nın üç gülüyüz.’ şarkısı hala kulaklarımdadır. İki güzide evlat yetiştirdiler. Ayşegül ve Lale. Gün geldi, Şükriye teyze yüreğindeki aydınlığı yansıtan, o içi gülen gözlerini sevgili Lale ablama miras bırakıp aramızdan ayrıldı. Ve yine gün geldi; benim için bir komşudan çok daha fazla anlam ifade eden Şuuri amca da balık tutkusunu ve mahallede ihtiyaç duyan herkesin, her an yardımına koşma misyonunu, damadı Eyüp (Arıcan) ağabeye miras bırakarak sonsuzluktaki yerini aldı.

Benim için bir komşudan çok daha fazla anlam ifade etmesinin bir nedeni, yeni nesillerin anlamını bildiğinden pek de emin olmadığım bir bağ vardı Şuuri amcayla aramızda. Benim kirvemdi. Türk dil kurumu sözlüğünde; “Sünnet olan çocuğu kucağına alarak elini, kolunu tutan ve bütün hayatı boyunca çocuk üzerinde babasına yakın hak taşıyan kimse.” şeklinde tariflenen sorumluluğunu her zaman taşımıştı. Güzel insanlar, güzel zamanlardı. Hepsini çok özlüyorum. Tek tesellim; Ayvalık da dahil olmak üzere hızla değişen coğrafyamızda bazı şeylerin hala ayakta durmaya, eskisi gibi kalmaya devam ediyor olması. O sayede Ayvalık’a her gelişimde; eski mahallemde bir zamanlar Şuuri amca ve Şükriye teyzeyle oturduğum balkonda Cunda’ya karşı bir kahve içebiliyor ve o evi yaşatan ikinci nesilden büyüklerimle o güzel zamanlardan ve o güzel insanlardan söz edebiliyorum.

1 yorum:

  1. Merhaba
    Nasıl hitap edeceğimi bilemedim,yıllar önce bir gün "abi" demediğim için tarafından haşlandığım aklıma geliyor hemen.Ama 60 lı yaşlara gelince de bu hitap bana garip geliyor. Neyse,yazılarını büyük bir keyifle okudum ve arasında acaba bizim bahçeden hiç söz edilecek mi diye baktım,bulamadım.Abimlerle hiç mi oynamamıştınız bizim bahçede,hiç mi annemden su istememiştiniz? Pek çoğumunuzun doğumunu yapan babam hiç mi hatırlanmıyor artık ...
    Benimki sadece merak... Kusura bakma. N.Ümid İskit

    YanıtlaSil