Son
yıllarda özellikle siyaset sahnesindeki ‘büyüklerimizin’ dile doladıkları; her
fırsatta sanki oluşmasının nedeni kendileriymişçesine övündükleri bir ‘mozaik’ sözcüğü var biliyorsunuz.
Kaldırıp indirip Türkiye’nin bir ‘kültürler mozaiği’ olduğundan söz eder ve
çeşitli organizasyonlar düzenleyerek Anadolu’daki farklı kültürleri bir araya
getirme iddiasını oya tahvil etmeye çalışırlar. Bir taraftan sözüm ona bu
bütünleştirici resmi sergilerken diğer yandan; bu coğrafyada bin yıldır
gerçekten iç içe, kardeşçesine yaşayan onlarca farklı kökenden gelen insanımızın
son on yılda bu ölçüde birbirine yabancılaştırılması, bölünmesi,
ötekileştirimesi ne yaman çelişkidir. Makro ölçekte tüm Türkiye’de yaşanmakta
olan bu parçalanma, tümelden tikele, genelden özele; bölgelere, şehirlere,
kasabalara hatta mahallelere kadar yayıldı.
Biz
böyle değildik. Bir arada yaşamamızı, dayanışmamızı, zor günlerimizde
birbirimizin yanında olmamızı, güzel günlerimizi bir arada, aynı sevinci
paylaşarak kutlamamızı belirleyen faktörler; kimin kökeninin ne olduğu, kimin
nereden geldiği, ne iş yaptığı, sosyal statüsü, varlıklı mıdır, orta halli
midir, ne yer, ne içer, nasıl giyinir, siyasi görüşü nedir, hangi partiye oy
verir gibi ölçütler değildi. Elbette yukarıda saydığım hemen her alanda
farklılıklar gösteriyorduk, kimimiz zengindi, kimimiz değil, kimimiz şu partiye
gönül vermiştik, kimimiz diğerini desteklerdik, mesleklerimiz, dünya
görüşlerimiz, aile yapılarımız, okuduğumuz gazeteler değişik olabilirdi ve
öyleydi de ama her ne olursa olsun bir bütündük.
Örneğin
doğduğum, büyüdüğüm, çocukluğumu ve ilk gençliğimi geçirdiğim, (Allah tüm
yaşayan büyüklerimizle birlikte ona da uzun ömürler versin) 87 yaşındaki
annemin varlığı nedeniyle köklerimin hala orada olduğu 41 Evler mahallesindeki yaşam;
aslında bugünün anlayışıyla bakıldığında, hani o ‘büyüklerimizin’ pek
övünebilecekleri, tam bir sosyal bütünlük içinde sürdürülen bir kültür harmanı
idi. Ama bizler bunun bir ‘mozaik’ olduğunun farkında bile değildik, olsak bile
önemi yoktu. Sadece bir arada ve uyum içinde ‘yaşardık’ işte. Şimdilerde
sınırları yukarıya doğru genişlemiş, konut sayısı artmış da olsa o yıllarda
ismini aldığı gibi sayılı haneden oluşan mahallemiz; köken olarak da, iş olarak
da, varlık ve sosyal sınıf olarak da çok farklı kişi, aile ve komşulardan
oluşuyordu. Kimler yoktu ki aralarında… Öğretmen, memur, doktor, emekli subay,
banka müdürü, inşaat kalfası, iş adamı, tüccar, esnaf, sanatkar, gazeteci, matbaacı,
muhasebeci, nikah memuru, veteriner, bakkal, şekerci, benzin istasyonu sahibi,
beyaz eşya dükkanı sahibi, inşaatçı, otelci, pansiyoncu, manifaturacı, hakim,
büfeci, zeytinci… Bazısı oldukça varlıklı, bazısı eni konu zengin iken, orta
halliler, yoksul olmasa bile sıkıntıda olanlar, ailesinin geçimi için ikinci
bir iş daha yapanlar da vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder