Bu
köşenin okurları bilirler; zaman zaman yazılarımda; Ayvalık’ta doğup büyümüş,
‘mahalle’ kültürünün içinde yetişmiş, çam ağaçlarına tırmanmaktan denize
dalmaya kadar çocukluğunu doyasıya yaşamış, komşuluğun anlamını ve arkadaşlığın
önemini öğrenmiş olmaktan dolayı kendimi çok şanslı bulduğumu dile getiririm. Bunların
yanı sıra; bana kattıklarının, hayata nasıl bir altyapı ile hazırlandığımın değerini,
ancak yaşım ilerledikçe anlayabildiğim bir şansım daha oldu. İlk ve orta öğrenimimi
Ayvalık’ta yapmak.
Sakarya
İlkokulunda başladı öğrencilik yolculuğum. Birinci ve ikinci sınıfı Melek
(Zengi) hanımda okudum. 61 yaşında bir adamdan duymak tuhafınıza gidebilir ama;
ondan sonraki hayatımın tümünde ve hala, ana uğraşım olacak olan ‘okuma ve yazma’nın başarı simgesi ‘Kırmızı Kurdelayı’ yakama taktığı günü,
hatta anı, aradan yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçmesine karşın bugün gibi
hatırlıyorum. İlkokulun 3., 4., 5. sınıflarını İstiklal İlkokulu’nda Sadi
(Utku) beyde okudum. Ve bütün yaşıtım çocuklar gibi; anne-baba yarısı olan ilkokul
öğretmenlerimin; yakın, sıcak kucaklarından kopup birden bire orta okulun;
hepsi bana yabancı, her derste başka bir yüzle karşılaştığımız öğretmen
kalabalığının karşısında buldum kendimi. Çocuk belleği neler kaydediyor… Bu
yeni ve ‘kocaman’ dünyada ilk ‘sıra arkadaşım’ sonraları üniversiteye kadar
birlikte yürüyeceğimiz ve hala can dostum olan Kaya Timuçin, ilk dersimiz
Necdet Sümer beyin resim dersiydi. Daha ne olduğunu anlayamadan ikinci derste
tarih öğretmeni Ziya beyle tanıştık ve Ayvalık Orta Okulu ve Lisesi’nde geçecek
olan 7 yıllık (lisede sağlık nedeniyle bir yıl kaybettiğim için 4 yıl okudum)
serüven böyle devam etti.
Her dönemdeki
bütün öğrencilerin öğretmenleri için düşündükleri gibi; bazılarını çeşitli
özellikleriyle sevdik, çekindik, korktuk, kendimize yakın ya da uzak bulduk,
kendi küçük kafalarımızla yeterliliklerini sorguladık, oyunlar oynadık,
kızdırdık, isimler taktık, üzdük… Ve onları bizim farkında bile olmadığımız,
olsak bile gençliğin acımasızlığı içinde umurumuzda bile olmayan; hayata,
ekonomik zorluklara, sisteme, müfredata karşı verdikleri sonu gelmeyen
mücadeleyle baş başa bırakıp mezun olduk, yerimizi yeni nesillere terkederek çekip
gittik.
Salih
bey (Orta Okul Müdürümüz ve beden eğitimi öğretmeni), Müdür yardımcılarımız Yılmaz
bey (resim) ve Ali bey (beden eğitimi), Selma hanım (Türkçe), Tasvire hanım
(edebiyat), Zeki bey (İngilizce), Necdet bey ve Rüştü bey (matematik), Feridun
bey (kimya), Necla hanım (fizik), Turan bey ve İsa bey (Fransızca), Şükran
hanım (coğrafya), Bekir bey (psikoloji), Ülker hanım (tarih), İffet hanım ve
Yüksel hanım (biyoloji), Şaban bey (din bilgisi)… Adil bey… Ahit bey… Murat bey
ve efsanevi lise müdürümüz Mevlut Oğuz bey. Bu isimlerin hepsi 7 yıllık eğitim
ve öğrenimim sırasında beni ben yapan, beni zenginleştiren, hayata hazırlayan
öğretmenlerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder