Siz bu
satırları okuyor olduğunuzda ‘o gün’
geçmiş olacak. ‘O güne’ özgü yarısı sahte
yarısı her yıl tekrarlanan sözlerin demeçlerin mütemmim cüzü olan söylemler
geride bırakılmış olacak. Hayat hele ‘o
insanlar’ için bütün açmazları ve sıkıntılarıyla devam ediyor olacak. Ve
onlar, kendilerinden sorumlu olması gereken en yetkili kişinin sözleriyle; ‘cami avlusunda yem bekleyen güvercinler’
gibi çırpınacaklar ama senenin geriye kalan 364 gününde duyan, gören, ilgilenen
olmayacak.
‘O gün’, ‘24
Kasım Öğretmenler Günü’. ‘Onlar’ ne
büyük umut ve fedakarlıklarla yetiştirildiklerini bir tek ana-babalarının
bildiği 267.000 ‘Atanması Yapılmayan
Öğretmen’. Mesleklerin bu en onurlusuna on yıl gibi kısa bir süreyle de
olsa emek vermiş biri olarak ‘içim acıyor’.
Bu gençler okumuşlar, bu yola adanmışlar, öğretmen çıkmışlar, ülkenin herhangi
bir köşesine gidip mesleklerini icra etmek, aydınlatmak, öğretmek istiyorlar.
Gelin görün ki yıllardır bekliyorlar, üstelik özellikle Anadolu’nun dört bir
yanında öğretmen eksiği, kadro açığı varken ve dersler boşa geçerken. Boşa
geçen sadece dersler değil, öğrenmek için bekleyen küçük beyinlerin geleceği de
boşa geçiyor. Bir tarafta öğrenciler bekliyor, diğer tarafta öğretmenler
bekliyor. Düşünebiliyor musunuz? Hiçbir şey yapmadan, insan yaşamından sonra en
değerli kavram olan zamanın,
gözlerinin önlerinden boşa akıp gitmesini izleyerek bekliyorlar. Öğrenciler
hayata hazırlanamıyor, öğretmenler hayata başlayamıyorlar. Ve bir yaman çelişki
daha: Böyle bir eğitim düzeninde ülkemizde tam 170 üniversitenin olmasıyla
övünüyoruz. Ve her yıl bu üvirersitelerden; her sektörde olduğu gibi eğitim
alanında da yeni işsiz, yeni atanamayan, atanamayacak olan adaylar mezun
oluyor. Yazık ediyoruz onlara, yazık oluyor geleceğimize.
İşi olan
öğretmenlerimizi de sadece ‘o gün’, yani her yılın 24 Kasım’ında hatırlıyoruz.
Şarkıda söylendiği gibi; ‘Senede bir gün’.
Küçüklerimiz bütün saf yürekleriyle öğretmenlerine çiçekler getiriyorlar. Tek
dilekleri işlerini yapabilmek olan 267.000 öğretmen adayı ve gelir, statü,
prestij olarak sosyal merdivenin hep en alt basamağında mücadele veren mevcut
öğretmenler bir kenarda unutulup bilmem nerede bilmem hangi nedenle ‘yılın öğretmeni’ seçiliyor.
Televizyonların haber bültenlerinde ara haber olarak bu günden söz ediliyor. Büyüklerimiz;
öğretmenliğin kutsallığı üzerine, biraz merak etsek, araştırsak aynı
yetkililerin geçen yılın 24 Kasım’ında aynı şeyleri söylediğini bulabileceğimiz
büyük büyük, standart, klişe laflar
ediyorlar. Ve o gün, o tek gün de bitiveriyor.
İşlem tamam!
Sevgili
dostlar, bu yazıya başlarken niyetim; 24 Kasım nedeniyle, Ayvalık’ta gördüğüm
ilk ve orta öğrenimim boyunca; ailemin yanı sıra bugün ne olduysam o olmama en
büyük katkıda bulunan öğretmenlerimi anmak, kendim ve aynı kuşaktan Ayvalıklı
kardeşlerim adına o aziz insanlara yılların ardından şükranlarımı sunmaktı. Ama
eğitimimiz; yukarıda satır başlarıyla aktardığım haldeyken; ilköğretimden
üniversiteye kadar 5 öğretmen yetiştirmiş bir ailenin ferdi olarak elimden ve içimden başka bir şey
yazmak gelmedi. 24 Kasım her yıl olduğu gibi bu yıl da geçecek nasıl olsa,
öğretmenlerimizle haftaya buluşuruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder