10 Kasım 2012 Cumartesi

GÜZEL MEYDAN…


Tarihin akışı içinde uluslar ve ülkeler çeşitli önderler tarafından çeşitli siyasi anlayışlarla yönetilmişlerdir. Zaman içinde sistem değişiklikleri olmuştur elbette ve bizim yaşadığımız süre içinde, kendi ülkemizde de ne yazık ki gördüğümüz gibi, olmaya da devam etmektedir. Diyalektiğin temel ilkesinin; ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ olduğunu göz önünde tutarak, hiç bir şekilde katılmasam bile, bu süreçleri, bir ölçüye kadar anlayabiliyorum. Ama asla anlayamadığım, kabul edemediğim bir şey varsa; ülkelerin ve ulusların, tarihlerinde çok önemli yerleri olan, hatta kurucu olarak varlıklarını borçlu oldukları önderlerini zaman içinde unutma ve unutturma anlayışıdır. Bu; bir anlamda bana tarihini, geçmişini, kökenini inkar etmek gibi geliyor.

Yine ülkemizde yaşananların parantezini açık tutma kaydıyla, bunun en çarpıcı örneğini Arnavutluk’un başkenti Tiran’da görmüş ve ‘insan’ adına üzülmüştüm. Arnavutluk’u 41 yıl süreyle yöneten Enver Hoca’nın; neredeyse Arnavutluk tarihinden silinmesi, isminin, heykellerinin, anısının inkar edilmesi; sohbet ettiğim yaşlı Arnavutlar kadar beni de yaralamıştı. “Tamam” diyordu bu güngörmüş ihtiyarlar, “demir yumrukluydu, mülkiyet yoktu, ama herkesin bir şeyleri vardı, az vardı ama herkesin vardı, eğitim ve sağlık hizmetleri devletin güvencesindeydi, şimdi ise bazılarının her şeyi var, çoğunluğun hiçbir şeyi yok.  Ve bu lider, belki dünün değil ama günün belleğinden öylesine silinmişti ki; Blok adı verilen semtteki, bir zamanlar kişisel konutu olan villa; nasıl bir üstünlük göstergesiyse, şimdilerde Amerikan Büyükelçiliği’ne ev sahipliği ediyordu.

Moskova’da, Kızıl Meydan’da Lenin’in mozolesinin önünde dururken aklımdan geçenler bunlardı. Çünkü burada durum tam aksineydi. Rusya’nın geçirdiği inanılmaz değişim ve dönüşümü mahfuz tutarak, ülkenin başkentinin en muhteşem alanının en gözalıcı yerinde; sistemin şu andaki farklılığına karşın, ülkenin kurucusuna duyulan büyük saygının göstergesi olan bir anıt mezar yer alıyordu. Sistemin şu andaki farklılığı dememin nedeni; filmlerde izlediğimiz, haberlerde gördüğümüz; hani önemli günlerde Politbüro Üyeleri’nin; çatık kaşları ve dokunulmaz görüntüleri ile halkı selamlamak için çıktıkları mozolenin o meşhur balkonunun karşısındaki geniş alanda kurulu bir platformda; Red Bull motorsiklet cambazları akrobatik gösteriler yapıyordu.

Bundan sonraki yazılarda bu büyük ülkeye dair anlatmaya çalışacağım anı ve gözlemlerimi, biz yaşarken siz okurken, bir gerçeği baştan kabul etmek gerek sanırım. Günümüz Rusyası, artık Batı’daki ülkeleri aratmayacak ölçüde, eni konu kapitalist bir ülke. Hayatın her alanında dün bildiklerinizle bugün gördükleriniz arasındaki yaman çelişkiyi alabildiğine hissediyorsunuz. Aynen Kızıl Meydan’da olduğu gibi. Evet 73 bin metre karelik yüzölçümüyle dünyanın en büyük meydanındayız. Meydana olağanüstü bir mimariye sahip Tarih Müzesi’nin yanındaki kemerli bir kapıdan giriliyor ve kapıda sizi, herşeyi paraya tahvil etme anlayışının kanlı canlı bir örneği olarak; kılığı, kıyafeti, saç tıraşı ve bu efsanevi lidere olağanüstü benzerliği ile belirli bir ücret karşılığında, Rusya seyahatinden Lenin’le bir fotoğraf çektirerek dönmek isteyenlere hizmet etmek üzere bütün gün orada duran bir Rus yurttaş karşılıyor. Meydanın sol tarafında hemen hemen 500 metre boyunca çarpıcı mimarisiyle; Stalin döneminde parti büroları olarak iş görürken ‘yeni’ dünya düzeninde McDonald’s, Louis Vuitton, Estee Lauder, Benetton, Christian Dior ve benzeri bilumum Batı markasına ev sahipliği yapan GUM alışveriş merkezi uzanıyor. Ez cümle; Kızıl Meydan’ın pek ‘kızıl’lığı kalmamış ama kızıl sözcüğünün Rusça’sı olan ‘krasyana’nın ikinci ve pek bilinmeyen karşılığıyla hala çok ‘güzel’ bir meydan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder