13 Ekim 2012 Cumartesi

YAŞAYAN GÖRÜYOR…


61 yaşındayım. Var oluşun ihtişamı ve tarihin sonsuz arşivi içinde okyanusta bir damla ya da kozmozda bir zerre bile olmayan bu sure, yine de bir insan ömrü için uzun sayılabilir. Bu 61 yıl içinde; sosyal, kültürel, coğrafi, tarihi ama özellikle siyasi boyutta Türkiye’nin ve dünyanın çehresini değiştirecek çok şeye tanık oldum. Bazılarını bizzat yaşayarak, bazılarını okuyarak, seyrederek, konuşarak, gözlemleyerek, gezerek, görerek… Örneğin Türkiye’de ihtilaller, darbe girişimleri, bir zamanlar çok şablon bir deyişle özetlenen ‘sağ-sol’ çatışmaları, ‘tebdil-tağyir ve ilga’ suçlamaları, ölenler, öldürenler, banka soygunları, konsolos cinayetleri, cephe iktidarları, bazılarını benimsediğimiz, bazılarının yönetim biçimleri bize hiç uymayan hükümetler, ‘bizden üç-onlardan üç’ sözleriyle, hakların en kutsalı olan ‘yaşama hakkı’nı matematiksel bir hesaba indiren idamlar, tek parti iktidarları, koalisyonlar, ‘hayali ihracat’ kavramıın siyasi boyutu ile tanışmamız, makamın kurumsal ciddiyetine yakışmayan ‘koy bir kaset de neşemizi bulalım’lar, uluslararası ilişkilerdeki inişler, çıkışlar, komşularla neredeyse kişisel kaprislere indirgenebilecek nedenlerden kaynaklanan sorunlar, terörün değişen yüzleri…
Benim bir kalemde hatırlayabildiğim bu ve benzeri maddelere okurların kendi ekleyecekleri köşetaşları ile uzayıp gider bu liste.

Aslında bunların hiçbiri dönemsel olarak şartların ortaya çıkardığı rastgele gelişmeler değildir. Hepsi; bir açıdan şans, diğer açıdan talihsizlik sayılabilecek, dünyanın en stratejik coğrafyasında yer alan ülkemiz ve ulusumuz için, bugün nerede duruyorsak bizi o noktaya getiren zincirin; belirli bir strateji çerçevesinde yıllarca özenle birleştirilmiş halkalarıdır. Hal bizde bile böyleyken kocaman yaşlı dünyamızdaki değişimleri sıralamak elbette beni aşan, başka bir uzmanlık alanına giren ve bu satırlara sığamayacak bir çaba olur. Yine de genel hatlarıyla kapitalizm denilen sistemin ezici üstünlüğünün yön verdiği bir ‘dönüşüm’den, bir ‘çözülme’den, bir ‘denge yitimi’nden söz etmek mümkündür sanırım.

Düşünün; ekonomisiyle, siyasetiyle, askeri gücüyle, uzay yarışlarıyla, sıcak ve soğuk savaşlarıyla, uluslarıyla, bloklarıyla, Demir Perde’siyle, Doğu ile Batı arasındaki ihtiyat dengesini sağlayan koskoca bir sistem olan komünizmin nefesi, sadece ortalama bir insan ömrü sayılabilecek 74 yıl içinde tükendi.
Komünizm; hani bizim delikanlılık dönemlerimizdeki en büyük günah, en tehlikeli etiket. Kendi içinde onlarca fraksiyonu, bölünmesi, çatışması olmasına karşın hayata sol taraftan bakanların, diğerleri tarafından genellenerek aynı şemsiye altında topladıkları ve hepsi için ‘Komünistler Moskovaya’ haykırışlarını dillendirdikleri, hatta eski cumhurbaşkanlarımızdan birinin, adeta kristal küresine bakıp “Bu kış komünizm gelecek.” diye tarih bile düşürdüğü sistem. Çöktü. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği dağıldı. Yugoslavya bölündü. Arnavutluk şimdi Avrupa Birliği üyesi. Küba’da bile özel mülkiyete izin verilmeye başlandı. Irak paramparça. Afganistan’da kan durmuyor. Afrika’yı artık çöl sıcakları değil, bahar ateşleri yakıyor. ‘Duvar’ın yıkılmasıyla Almanya birleşti ve Avrupa’nın amiral gemisi haline geldi. Çin artık dünya liginin gizli santrforu. Rusya ise liberoda yeri garanti olan tek oyuncu, Bizler de hep yaptığımız gibi; hiçbir şekilde bir parçası olmadığımız ve olamayacağımız bu küresel oyunu tribünlerden izliyoruz. Bakalım daha neler olacak. Yaşayan görüyor!.

Not: Bütün bu hay huy içinde ‘yaşayıp görmeye’ ancak belirli bir yaşa ulaşınca halimizin ve vaktimizin elverdiği ve daha önceleri de sizinle paylaştığım ‘Gezi Notları’nda haftaya sizinle Rusya’ya gidiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder