29 Eylül 2012 Cumartesi

BİR DERİN SIZI…


Biz balık hafızalı bir ulusuz. En iyi becerdiğimiz şeylerin başında ‘unutmak’ gelir. Başarıyla ve itinayla unuturuz. Tarihimizi unuturuz, geçmişimizi unuturuz, yaşananları, bize yaşatılanları, acılarımızı unuturuz. Bu unutma eşiği, bazen  neredeyse hemen, geçen haftadan başlar, (biraz tersinleme gibi olacak ama) geride bıraktığımız nesillere kadar uzanır. (Ne kadar başarıyla unuttuğumuzun
% 52 ile ifade edilen matematik karşılığı bile vardır ya, konumuz en azından bugünkü yazıda o değil, -eğer unutmazsak- onu başka bir yazıda işleriz.)

Bu topraklarda neredeyse 800 yıldır yaşıyor olmamıza ragmen kanımızdaki ‘göçer’likten dolayı bizim bir ‘soyağacı’ geleneğimiz de oluşmamıştır. Örneğin;
bu satırları okuyorsanız ve evinizde hala hayatta olan bir ya da birden fazla aile büyüğünüz varsa akşam eve gittiğinizde onlara bir sorun bakalım kendi büyükanne ve büyükbabalarının, yani sizlerin de soylarından geldiğiniz büyük atalarınızın isimlerini hatırlıyorlar mı? Ben sevgili babam sağken onu bu konuda epey zorlamış ve uzun hatırlama çabalarından sonra babamın dedesinin adının Şaban olduğunu öğrenebilmiştim. Ayvalık’a son gelişimde şu anda -Tanrı bütün yaşayan büyüklerimizle birlikte ona da ömür versin- 86 yaşında olan anneme de aynı soruları yönelttim ve anneannemin babasının adının Osman olduğunu öğrendim. ‘İyi, öğrendin de ne oldu?’ diyeceksiniz. Ne oldu biliyor musunuz,
iki büyük dedem aniden aramıza katıldı, artık yaşıyor olmasalar bile ‘yaşamış’ oldular. İzleri kaldı. Diğer büyükanne ve büyükbabalarım ise üstat Timur Selçuk’un bestelediği, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın o unutulmaz ‘Ayrılanlar İçin’ şiirinin dizelerinde söz edildiği gibi ‘hiç yaşamamışçasına… hiç sevmemişçesine…” unutuldular ve zamanın kara deliğinde yok oldular.

Unuttuklarımız sadece içlerinde aile bireylerimizin de olduğu insanlar değil tabii ki. Arkadaşlarımızı, dostlarımızı, komşularımızı da unutur olduk. Bu satırların altında, sadece yaşın getirdiği bir nostaljinin yattığını düşünmeyin. Güzel yurdumda yaşanan, yaşanıyor ve biraz da endişeyle beklediğim ‘yaşanacak’ olan olaylar karşısında elbette kayıtsız kalamadığım için kendi birikimim, yaşadıklarım ve dünya görüşüm doğrultusunda arada bir ülke sorunlarına yönelik yazılar yazmaktan kendimi alamamama ragmen, temel olarak, bu köşede karınca kararınca birşeyler yazmaya başladığımdan bu yana sizlerle; anılarımda kalan Ayvalık’ı ve Ayvalıklıları paylaşmaya, hatırlatmanın ötesinde; ‘unutturmamaya’ çalışıyorum. Çünkü hepimiz onlarla birlikte büyüdük. Esnafımızla, öğretmenlerimizle, itfaiyecilerimizle, zeytincilerimizle, sinemacılarımızla, zenginimizle, yoksulumuzla, balıkçılarımızla, şoförlerimiz ve biletçilerimizle, çeşitli özel ve devlet kurumlarında görev yapan büyüklerimizle, doktorlarımızla, tüccarlarımız ve emekçilerimizle, zanaatkarlarımızla, ama illa ki komşularımızla… Şöyle bir geçmişinizi düşünün; ne yazık ki benim de eklemeyi akıl edemediğim başka gruplar da dahil olmak üzere şu yukarıdaki listede yer alan kimbilir kimler ve kaç defa hayatınıza girmiştir. Onlar da bir zamanlar ‘yaşadılar’ ve ‘sevdiler’ ve hiçbiri çok sık hatırlanmasalar bile en azından ‘unutulmayı’ hak etmiyorlar. Yoksa gün gelir, bizlerin de yaşadığımız unutulur ve torunlarımız için bizden geriye sadece, ‘bir derin size kalır’. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder