Özellikle son yıllarda geleneklerimizi, örf ve
adetlerimizi unutur, daha da kötüsü,
bu değerleri koruma, yaşatma, yeni nesillere aktarma ve öğretme misyonunu en
fazla yüklenmesi gereken ‘büyüklerimiz’in,
tam aksine bir gayretle; nedenlerini sadece kendilerinin bildiği bazı plan ve çıkar
hesapları sonucu, unutturulur olduk.
Sosyal dokumuzda ince ince oluşturulan kaymaların yetmediği durumlarda bu
konuda yasaların çıkarıldığına bile tanık olduk. Bayramlarımız yasaklandı, özel
günlerde, bu engellemeleri koyanların da varlıklarını ve bugünkü ikballerini borçlu
oldukları Atamızın huzuruna çıkmak,
çiçek koymak, anmak yasaklandı. Bırakın çocuklarını götürüp tarihin en onurlu
kurtuluş savaşının verildiği Çanakkale yöresini gösterip öğretmeyi, kendilerinin
bile bir kez olsun ziyaret ettiğinden kuşku duyduğum şehitliklerin aslında ‘kurmaca’ ve Çanakkale Savaşı’nın ‘hayali’ olduğu iddia edildi. Orada; bu
vatan ve bu bayrak için canını vermiş 300.000 çocuğumuzun aziz anıları silinmeye
çalışıldı. Türklüğümüz bile sorgulanır olup yerine ‘Türkiyeli’ diye bir kavram yerleştirilmeye çalışıldı, çalışılıyor.
Bunca yer dolaştım, yıllar içinde çeşitli uluslardan
sayısız dostum, arkadaşım oldu. Bugüne kadar hiç birinin ben ‘İtalyalıyım’, ‘Fransalıyım’,
‘İngiltereliyim’, ‘Almanyalıyım’ dediğini duymadım. İfade olarak bunun -en
azından benim bildiğim- tek istisnası ‘Amerikalı’ sıfatı ya da kimliğidir ki bu
da ayırıcı değil, tam aksine bütünleştirici bir kimliktir. Dünyanın çeşitli coğrafyalarından
oraya göç etmiş, o bayrağın altına girip, o vatandaşlık yeminini edip, o pasaportu
aldıktan sonra onlar kökeni hangi ulustan olursa olsun artık ‘Amerikalı’dır.
Aynı birleştiriciliği, bütünleştiriciliği Atatürk’ün;
her biri yaşanmışlığın ışığında söylenmiş ve her biri yaşama kendi ışığını
tutan deyişlerinden biri olan “Ne Mutlu
Türküm Diyene” sözlerinde de görmek mümkündür, tabii görmeye niyeti olanlar
için. Yaradılışın; onca ulus arasından bize armağan ettiği bu büyük önderin
edimlerinin de sözlerinin de, görünen anlamlarının arkasına bakıldığında; 57
yıllık kısacık yaşamının her anını adadığı ulusunun ve ülkesinin geleceğine
yönelik mesajlar olduğu görülür. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ de bazı kesimler
tarafından uzun bir süredir iddia edildiği gibi; Türklüğü bu topraklardaki diğer
kimliklerden ayıran, üstün tutan bir deyiş değildir. Atamız o sözünde; dini,
dili, ırkı, cinsiyeti, kökeni ne olursa olsun bu vatan toprağında, bu bayrağın
altında yaşayan herkesin eşit olduğunu vurgulamaktadır. Atatürk’ün; yaptığı
onca atılım ve devrim içinde “En kıymetli eserim.” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin
temel kuruluş felsefesinde de bu eşitliğin sağladığı ulusal egemenlik
yatmaktadır.
Atatürk’ün ileriye yönelik ve zaman içinde doğrulukları birer
birer ortaya çıkan sözlerinin hiçbiri kehanet değildir. Bunlar; insanlık
tarihini okumuş, incelemiş, geçmiş örneklerden ders almasını bilen, sebep-sonuç
ilişkilerinin inceliklerini gören ve belki de en önemlisi; insan tabiatını
tahlil edebilmenin yanı sıra kendi ulusunu çok iyi tanıyan bir önderin; çağının
ötesine uzanan vizyonunun öngörüleridir. Öyle olmasaydı; neredeyse bir yüzyıl
öncesinden bize şöyle seslenir miydi? “Gelecek nesillerin Türkiye’de
Cumhuriyet’in ilanı günü, ona en merhametsizce hücum edenlerin başında,
cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını
asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları,
böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların hakikî zihniyetlerini tahlil ve tesbitte
hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.”
Cumhuriyet
Bayramımız Kutlu olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder