Emeklilik
günlerimde; sosyal dokusuyla, insanıyla, hala var olan komşuluk ilişkileriyle,
bizim Ayvalık halini andıran çarşısı ve iki gün görünmediğiniz tardirde merak
eden ve ‘ağabey, hayırdır, bir yaramazlık
yok inşallah’ kaygılarını dile getiren esnafıyla, başımı pencereden
çıkardığımda eski bir dost gibi gülümseyen denizi, sokağımızda çığlık çığlığa
kanat çırpan martılarıyla, bunca yıl sonunda artık her birini ayrı ayrı
tanıdığım kedileri, köpekleri ve her mevsim aramıza katılan, ortak sevgimiz ve
bakımımızla büyüyen yavrularıyla benim için ikinci bir Ayvalık olmuş olan
Moda’da; eşimle çıktığımız o sakin, barışık yürüyüşlerimizden birinde, bu uzun
cümlede çizmeye çalıştığım huzuru hüzüne çeviren, bizi derinden yaralayan bir
şeye tanık olduk. Belki çok gündelik, çok olağan bir kareydi gördüğümüz ama
nedense geçmişimizi sorgulamanın yanı sıra geleceğimiz için nedeni belirsiz bir
şekilde üzülmemize de sebep oldu.
Sokak
aralarında dolaşan ve hayatını uygarlığın artıklarını toplayarak kazanan
eskicilerden birinin iterek götürdüğü tezgahının üzerinde; birçoğumuzun evinin
oturma ya da misafir odalarında, diğerlerinden biraz da yukarıya asılan yaldız
çerçeveli bir fotoğraf. Bir sandalyede oturan şık, bakımlı, zarif bir
hanımefendi ve arkasında, ayakta duran, bir eli önündeki bayanın omuzunda, iki
dirhem bir çekirdek şıklıkta bir beyefendi. Belli ki ‘bir aile’nin onların zürriyetinden geldiği, bir zamanlar yine o
ailenin duvarında, kendilerinden sonraki nesillerin gelip geçişini izlemiş büyükleri.
Ve şimdi, kimbilir o aileden geriye kalan kim ya da kimler tarafından artık
kapatılmış bir sayfa, sadece duvarlara değil, kendi yüreklerine de bir yük.
Tezgahını iten adamın mesleğini özetlediği iki kelimelik ‘eskiler alıyorum’
cümlesindeki ‘eski’ olmuşlar.
Arkalarında kimbilir nasıl bir hayatı, ne kavgaları, ne sevinçleri, ne
hüzünleri, ne mücadeleleri bırakmış, çarşıdaki dükkanlardan birinde, yine
kendileri gibi eski fotoğraflar, kullanılmayan bilgisayar parçaları, çizik
45’lik plaklar, yıpranmış kitaplar, bir zamanlar başka hanım ve beyefendilere
çay servisi yapılmış ama ya kulpu kopmuş, ya tabağı kırılmış porselen fincan
artıklarından oluşan bir yığına katılmak üzere bir eskici tezgahında, yaşadıkları
ve tanık oldukları gerçek bir geçmişi bırakıp artık olmayan bir geleceği
beklemek üzere yola çıkmışlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder