16 Haziran 2012 Cumartesi

VAKTİDİR…


Dünya tarihinde benzeri ender görülen, hatta koşullar dikkate alındığında bir eşiti daha olmayan ve bir ulusa özgürlüğünü, kimliğini, onurunu kazandıran bir Kurtuluş Savaşı gerçekleştiren, köhne bir otoktatik yapının küllerinden geleceğe bayrak açan Türkiye Cumhuriyeti’ni doğuran ve sonrasında, yine dönemi ve koşulları düşünüldüğünde her biri birer kararlılık anıtı olan devrimleri gerçekleştiren Atatürk’ün Türk ulusuna gösterdiği hedeflerden biri de “muasır medeniyetler seviyesine çıkmak”tı. Dost-düşman tüm ulusların teslim ettiği hakkıyla, bir ‘deha’ olarak nitelenen askerlik ve komutanlık becerisinin yanı sıra, devlet adamlığı, liderliği, yol göstericiliğiyle de bin yılda bir ortaya çıkabilecek bu önder, ne büyük şans ve onurdur ki bizim ulusumuza nasip oldu. Sadece 57 yıl süren kısacık yaşamı boyunca geçekleştirdiği akıl almaz atılımların yanı sıra, yaptığı, söylediği her şeyin, attığı her adımın; hayatını adadığı Türk ulusu ve Türk vatanının geleceğine yönelik bir nedeninin olduğu bu büyük vizyonerin gösterdiği ‘çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak’ hedefinden de, ne yazık ki onun birçok öngörüsünde olduğu gibi ‘naçiz vücudu toprak olduktan sonra’ çok uzağa düştük.

Çağdaşlık kriterleri başta adını aldığı ‘çağ’a, tarihe, coğrafyaya, uluslara, toplumsal yapılara göre bazı farklılıklar gösterse de bu ve benzeri bütün faktörlerden bağımsız; bireysel ve toplumsal bazda bazı evrensel ortak noktaları vardır. Çağdaş insan her şeyden önce başkalarının var olma ve kendini ifade etme hakkına saygı gösteren insandır. Olaylar karşısında akılcı davranışlar sergileyen, eleştirmeyi bilen, eleştirilmeye tahammül eden, kendine sunulanı olduğu gibi kabul etmeyi reddedip, gerektiğinde karşı çıkan, sorgulayan ve kendi sonuçlarına ulaşmaya çalışan, hayatın hangi alanında faaliyet gösteriyorsa o alanda üretken olan, doğuştan getirdiği ve sadece insan olmanın kendisine sağladığı vaz geçilmez haklarını korumak için direnen, savunan, elde ettiklerini korumayı bilmenin yanı sıra paylaşımcılığı ve katılımcılığı bir yaşam biçimi olarak benimseyen bir insandır.

Çağdaş insan sadece bilimsel bilgiye itibar eden, düşünsel değişimlere açık olmanın yanı sıra, teknolojik ve endüstriyel gelişmelere ayak uyduran insandır. Çağdaş insan; barınma, korunma, sağlık, eğitim, iş güvenliği, çocuklarını özgürce ve güvenle yetiştirebilme, yarınından emin olma, hukukun üstünlüğü, adalet karşısında eşitlik, sivil örgütlenme özgürlüğü, ne ve kim olduğuna, etnik kimliğine, cinsiyetine ve cinsel tercihine, inançlarına bakılmaksızın; başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere çeşitli ülkelerin anayasalarında ifadesini bulan temel hak ve özgürlükleri ‘hak eden’ insandır.

Çağdaş insan çocukların da birer birey olduğunun farkında olan, onları koruyan, gözeten, geleceğe hazırlayan, evden toplumsal hayata kadar kadın-erkek eşitliğine inanan ve bunu kendi çevresinden başlayarak dışarıya doğru yayılan dalgalar halinde uygulayan, herhangi bir inanç, düşünce, insan ya da topluluk için ‘biz-onlar’ ayırımı yapmayan, sadece maddi değil manevi değerlere de saygı duyan, biçimi değil ‘öz’ü yücelten, insanı; tükettiğiyle değil ürettiğiyle değerlendiren insandır.

‘Muasır medeniyetler seviyesine’ yani ‘çağdaş uygarlıklar düzeyine’ ulaşmanın yolu, yukarıdaki değerlerle donanmış insanlardan oluşan bir toplum bütünlüğünden geçer. Ve artık; ayrı ayrı bireyler ve toplum olarak içinde bulunduğumuz ‘ahval ve şeraiti’ enine boyuna gözden geçirme, hak ettiğimizin gerçekten bu yaşadıklarımız mı olduğunu düşünme ve sorgulama vaktidir.

1 yorum:

  1. Her yazını çok beğeniyorum ama... bu ayrıcalıklı olanlardan birisi. Kutluyorum.

    YanıtlaSil