3 Mart 2012 Cumartesi

YARIM YÜZYIL ÖNCE…


Bugün size bir Anadolu kasabasının lisesinden söz etmek istiyorum. Bu lisenin;
• Ayrı ayrı, fizik, kimya, biyoloji laboratuvarları
• Kapalı spor salonu
• Açık; bir basketbol, iki voleybol sahası
• Tam teşekküllü bir bandosu
• Kızlar için ayrı, erkekler için ayrı olmak üzere, küçük üretimlerin öğrenci eli ve becerisiyle yapıldığı iki el işi atölyesi
• Bölgesel turnuvalara katılan basketbol, voleybol, futbol, yüzme, atletizm takımları
• Uzun dalga üzerinden yayın yapan kendi radyo istasyonu
• İki kantini
• Dersliklerinin, dünyanın en güzel koylarından birine baktığı manzarası
• Geniş, geniiiş bahçeleri
ve en iyi yaptıkları iş olan ‘öğretmenliği’ sessiz sedasız bir adanmışlıkla yapan bir yönetim ve öğretim kadrosu vardı.
Bir Avrupa kampüsünden ya da bugün kentlerimizde çeşitli vaatlerle öğrenci kontenjanlarını doldurmaya çalışan özel okulların birinden söz etmiyorum. Bu Anadolu kasabası bizim Ayvalık’ımız, okul bizim Ayvalık Lisemiz ve zaman; yaklaşık 40-45 yıl öncesiydi. Çağının ne kadar ilerisinde bir okul olduğunu ancak sonraki yıllarda öğretmen olup Anadolu’nun çeşitli kasaba ve kentlerinde, gerek devlet, gerek özel okullarda ve hatta bir ara özel bir dershanede öğretmenlik yaptığım zaman anlayabilmiştim.
Geçtiğimiz haftalardan birinde satır başlarıyla yazdığım gibi okulumuz ve öğretmenlerimiz bize sadece kendi branşlarında ‘öğretim’ vermekle kalmaz, ‘eğitim’imize de özen gösterirlerdi. Her dönemde öğretim sistemimizi bağlayan zincirlerden biri olan ‘müfredat’ı izleme zorunluluğunu elbette yerine getirirler ama kişisel gelişimimizi gözeten ve yeteneklerimizi besleyen etkinikler de gerçekleştirirlerdi. İletişim anlamında dünyanın bugünkü kadar küçülmediği, bilgisayar, internet gibi olanakların düşünün bile kurulmadığı bir dönemde Ayvalık’ta yaşayan biz öğrencilerin herhangi bir şekilde haberimizin olmasına olanak olmayan aktivitelerde yer almamızı sağlarlardı.
Matematikte güçlü olan arkadaşlarımızın, o yıllarda yayınlanan değerli bir matematik dergisinin her sayıda düzenlediği ödüllü matematik yarışmasına katılması matematik öğretmenimiz Necdet Bey sayesinde idi. Her yıl, sınıflararası münazara yarışması düzenlenir, Tasvire Hanım gibi öğretmenlerimizin yol göstericiliğinde tamamen kendi araştırmamız ve özgür düşüncemizin ürünü olan çalışmalarımızı, belirli bir konuşma disiplini içinde ama kıran kırana savunurduk karşılıklı. Sadece okumamızı değil, yazmamızı da teşvik ederlerdi. Zaman zaman belirli bir konu üzerinde kompozisyon yarışmaları düzenlenirdi okulumuzda. Hatta o yıllarda Ayvalık’a atanan genç, idealist bir psikoloji öğretmeni ve sonraki yıllarda Türkiye’nin önde gelen psikiyatrlarından biri olacak olan Bekir Bey’in önderliğinde bir kere serbest, konu kısıtlaması olmayan bir öykü yarışması bile düzenlenmişti.
Kısacası bizler güzel Türkiyemiz’in güzel Ayvalık’ında, güzel insanların elinde; “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” çocuklar olarak büyüdük. Ne mutlu bize. Ve ne yazık şimdiye…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder