Rivayet olunur ki bir Afrika kabilesinin kültüründe bir şeyin sayısal değerini anlatmak için üç basamak varmış. ‘Bir’, ‘İki’ ve ‘Çok’. Bir şeyin adedi ikiden fazla ise o ‘Çok’ sınıfına girermiş. Günümüz toplumunun ‘çok’ kavramından ‘çok’ farklı bir değer bu.
Yakın ve uzak çevrenizi bir inceleyin. Hayatınız boyunca tanıdığınız ya da kendi yaşamınızın içinde olmasalar da varlıklarına tanık olduğunuz insanların, gazetelerde, televizyonlarda görmenize izin verildiği ölçüler içinde bile olsa yaşamlarına bir bakın. Her şeyin bu ‘çok’a ulaşmak için olduğunu göreceksiniz. ‘Çok’a ulaşıldıkan sonra sıra ‘daha çok’a gelir.
Daha çok servet, daha çok kudret, daha çok iktidar… Toplumun bir bölümünün bu üst sınıra ulaşma ihtirası; sebep olduğu daha çok göz yaşı, daha çok mutsuzluk, daha çok adaletsizliğe aldırmaz bile. Amaç aracı meşru kılar. Tarih boyunca ve bugüne kadar kişisel ya da toplumsal bütün kavgalar, anlaşmazlıklar hatta savaşlar hep daha çoğuna ulaşmak içindir.
Daha çok servet, daha çok kudret, daha çok iktidar… İnsanın yapısında olan bu hırs bir de uygun ortam bulmaya görsün, nasıl beslenir, nasıl acımasızlaşır, nasıl kendisini ve çevresini yer bitirir. Garip bir sarmaldır bu. Bir kere kapılınca dışarı atamazsınız kendinizi ve sonunda çıkamayacağınız bir girdaba kapıldığınızı farkedersiniz ama artık çok geçtir, kurtulamaz, kendi ihtirasınız tarafından yutulursunuz. Oysa kültürümüzde asıl erdemin sıradan olabilmek olduğunu anlatan ne güzel deyişler vardır:
‘Kefenin cebi yok’, ‘azıcık aşım, ağrısız başım’, ‘mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan’… gibi. Bu; hızla değişen çağda, dünyada ve ülkede iyi mi yapıyorum kötü mü yapıyorum, sonuçları onlar için ne getirir, ne götürür bilmiyorum ama çocuklarıma her zaman; kimsenin üzerine basmamalarını, hak yememelerini, sözlerinde ve eylemlerinde dürüst olmalarını, hayata doğru ilerlerken geride hesabını veremeyecekleri hiç bir şeyi bırakmamaya çaba göstermelerini kısacası
‘sıradan olmalarını’ öğütlüyorum. Tabii sıradanlık, farkında olan için, giyilmesi çok zor bir hırkadır. Ancak ‘farkındaysanız’ gece yastığa başınızı koyduğunuz zaman Japonların yatarken diledikleri ‘rüyasız’ bir uyku uyuyabilirsiniz. Aynaya baktığınızda gördüğünüz kişiyi tanırsınız.
Dönün ve çevrenizde olsun ülkemizde olsun, ‘daha çok’u ele geçirenlere bir bakın. Bu insanlar düne kadar sizin gibi, benim gibi sıradan ve -bence- öyle olmaktan mutlu olması gereken insanlardı. Önce ‘çok’a ulaştılar şimdi ‘daha çok’a doğru yollarına devam ediyorlar ve bu uğurda her şey onlara ‘az’ geliyor. Sadece kendilerini değil, bizi de o sarmalın içine doğru çekiyorlar. Hep birlikte, sanal bir sarhoşluk içinde dibe doğru sürükleniyoruz. Korkarım kendimize gelip nefes almaya çalıştığımızda ‘çok’ geç olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder