11 Haziran 2011 Cumartesi

ARKADAŞLIK...


Rivayet olunur ki, genellikle bozkır hayatı süren atalarımız, bir saldırı durumunda arkadan gelebilecek bir darbeye önlem olarak sırtlarını bir kaya ya da taşa verirlermiş. Zaman içinde bu ‘arka taş’ı; güvenebileceğimiz, sırtımızı yaslayabileceğimiz, bizi arkadan vurmayacağına inandığımız insanlar için kullanılan ‘arkadaş’ sözcüğüne evrilmiş.
Kökeni hangi söylenceye dayanırsa dayansın, insanın arkadaşlarının olması büyük bir mutluluktur. Hele bu arkadaşlık, bir döneme sıkışmış, o süre geçince bitip giden, unutulan değil, yıllar içinde değeri bilinmekle kalmayıp güçlenen, kökleri derinde bir dostluksa tadından yenmez.
Bu bakımdan her zaman şanslı hissetmişimdir kendimi. Bu şansın temelinde de yine, birçok yazımda sözünü ettiğim gibi, Ayvalık’ta doğmuş, çocukluğumu ve ilk gençliğimi Ayvalık’ta geçirmiş olmak yatmaktadır. Ayvalık Lisesi’nden 1969 yılında mezun olup üniversite için ‘dışarıya’ gittiğim güne kadar yaşadığım ve belleğimdeki tazeliklerini her zaman ‘mutluluk’ duygusuyla koruduğum binlerce anı, ayrıntı ve olayı unutulmaz kılan en önemli faktör, arkadaşlarımdır. Elbette zaman hepimizi başka yollara, başka coğrafyalara, başka hayatlara sürükledi. Evlendik, çocuklarımız oldu, büyüdüler, kendi hayatlarına kanat açtılar. Elbette kaybettiklerimiz oldu ama anılarımızda onları hala yaşatıyoruz. Ve kaçınılmaz olarak, yaşlandık. Gerek mahalle, gerek ilkokul, orta okul ve lisede olsun neredeyse yarım yüzyıl önce atılan arkadaşlık tohumları zaman içinde fidana, ağaca dönüştü.
İşte biz; her yıl Haziran ayında, güzelim Ayvalığımızın güzelim Cunda’sında o manevi ağacın dalları altında toplanıyoruz. Kocaman insanlar olmuşuz ama hala lisedeyiz. Hatırlanmayan yaramazlık, anılmayan eski sevgiler, kulağı çınlatılmayan öğretmenimiz kalmıyor. Hepimiz hayatın içinde, kendi çapımızda toplumun bir basamağında yerimizi almışız. Ne kadar farklı noktalarda duruyor olursak olalım, ortak ve asla değişmeyecek olan bir paydamız var. Hepimiz Ayvalık’ı ve ülkesini seven insanlar olarak yetiştirilmişiz. Aydın olamasak bile aydınlık insanlarız. Gece ilerledikçe ne yazık ki büyüyoruz. Ve kaçınılmaz olarak ülkemizin durumunu konuşmaya, ortak kaygıları dile getirmeye başlıyoruz.
Bu yazıyı okuduğunuzda 12 Haziran seçimi bitmiş olacak. En büyük dileğim, ölmez sağ kalırsak 2012 Haziranı’ndaki toplantımızda, çocuklarımızın geleceğine doğru daha uygar, daha mutlu bir Türkiye’ye kadeh kaldırmak. Daha doğrusu güzel şeylere kadeh kaldırabilme özgürlüğüne sahip olduğumuz bir Türkiye’de yaşıyor olmak. 
Eğer 18 Haziran gecesi, Cunda sahilindeki lokantalardan birinde; hepsinin saçları ağarmış (tabii erkekleri kastediyorum), birçoğunun gözünde gözlük, yaşları 60 civarında olmasına karşın çocukça bir neşeyle eğlenmekte, sohbet etmekte olan, değeri her yıl biraz daha artan bir dostlukla sarmalanmış kadınlı, erkekli bir arkadaş grubu görürseniz, onlar bizleriz. Buyurunuz, bekleriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder