14 Mayıs 2011 Cumartesi

NE DERSİNİZ...


Biliyorsunuz referandum öncesi yine bugünlerdeki seçim arefesinde olduğu gibi liderler meydanlarda birçok vaatte bulunup, vatandaşları kendi yönlendirmeleri doğrultusunda ‘evet’ ya da ‘hayır’ oyu vermeye çağırmıştı. Sonuçta verilen sözlerin unutulduğunu, vaatlerin yerine getirilmediğini hep birlikte gördük. O günlerde, yine bugün olduğu gibi, hangi televizyon kanalını açsanız kendilerine ‘fikir önderi’ denilen bazı kişiler, bizlere bir sloganı dikte etmeye çalışmışlardı: “Yetmez ama evet!
Bu insanların arasında saygın sanatçılar, yazarlar, şairler, düşünürler, gazeteciler, bilim adamları da yer alıyordu. Olan biteni hayretle izliyorduk. Tamam, diyalektik düşünce; ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ der ve eski, deneyimli bir devlet adamımız da bunu; kendine özgü üslubu içinde neredeyse siyasi bir özdeyiş haline gelen, ‘dün dündür, bugün bugündür’ diye ifade etmiştir ama bu kadarı biraz fazla gelmişti doğrusu. İnsanlar değişebilirler ve günün koşullarına kendilerini adapte edebilirler ama ne uğruna? Bir zamanlar bizlerin ‘rol modelleri’ olan ve bize gösterdikleri yolda yürüdüğümüz bazı kişiler, gün gelip ‘benden buraya kadar ben buradan bir U dönüşü yapacağım, size uğurlar olsun’ dediler. Toplumu aydınlatan birer ışık olması beklenen kişiler bir tek ampulün aydınlığını yeğlediler.   
Siz hiç, bir Galatasaraylı’nın Fenerbahçe’ye döndüğünü gördünüz mü?
Ya da bir Fenerbahçeli’yi Beşiktaşlı yapabilir misiniz? Bir spor tutkusu kadar bile güçlü değil mi inançlarımız? Bir insan taaa en derinde değişebilir mi? Demek ki aslında olduklarını iddia ettikleri kişiler değilmişler diye düşünmez misiniz? Yüce Önder’in; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözü onlar için ortaokul kitaplarında kalan bir özdeyişten mi ibaret? Bilimin ışığında yürüyen insanların bilimden ve insandan başka mürşide, yol göstericiye ihtiyacı olur mu? Yoksa bu da bir oyun mu? Ya ben ve benim gibi düşünen milyonlarca basit insanın küçük zekaları bütün bunları algılayamıyor ya da biz kirlenecek kadar beyaz değilmişiz.
Daha düne kadar; bıçaklanan Bedri Baykam, karalanan Mehmet Aksoy, saldırılan Fazıl Say, arkalarında durma yürekliliği gösteren ve sayıları hiç de azımsanmayacak sanatçı, düşünür sizlerin dostlarınız değil miydi? Artık onlarla görüşebiliyor musunuz? Yoksa umurunuzda değil mi? Size nasıl bakılıyor olduğu bir kenara, ileride nasıl anılacağınızın bile hiç bir önemi kalmadı mı? Sizler; aralarında, gençliğimizde Ayvalık’ta, bizim Ayvalığımızda bile örneğini gördüğümüz, örneğimizi oluşturan büyüklerimizin olduğu ‘yetmez ama evet’çiler, ne dersiniz artık yetmedi mi? 12 Haziran’da aklınız ve yüreğiniz son bir nedameti kaldıracak kapasitede mi? Oy sandığı tamamen kendinizle baş başa kaldığınız bir yer. Kendiniz, yani vicdanınız. Cüzdan yine vicdana baskın mı çıkacak? Yoksa bir zamanlar üç kitapçısı, dördü açık 6 sineması olacak kadar Batılı olan Ayvalık’ın ‘kadınlar plajı’, ‘erkekler plajı’ günlerine geri dönmesini de mi görmek istiyorsunuz?
Haydi son bir cesaret, son bir onurlu davranış. Çünkü sizler hala peşlerinden gidilmeye değer insanlarsınız.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder