19 Şubat 2011 Cumartesi

BİZİM KUŞAK-1…


Hemen her nesil, kendi dönemi için; “biz talihsiz bir kuşağız,
bizim dönemimizde şöyle oldu, böyle oldu” gibi saptamalarda bulunur.
Her türlü yenilginin, başarısızlığın, yetersizliğin mazereti olarak bu
nedene sırtımızı yaslama eğilimindeyizdir. Aynı yanılgıya mı
düşüyorum bilemiyorum ama bizler, yani yaşları 60 civarında olan
kuşak için de durum pek farklı değil aslında. Günümüz insanına
en yakın ‘atalarımız’ olan Homo Sapienleri esas alacak ve insanlığın
bugüne kadar toplu olarak var olduğu 45.000 yılda geçirdiği evrelerin
ve kaydettiği ilerlemelerin toplamından yüzlerce kat daha fazlasının
geride bıraktığımız 50 yılda kaydedildiğini göz önünde tutacak
olursak bu 50 yıla denk gelen ‘bizim kuşağın’ şaşkınığını,
uyumsuzluğunu, çağlar arasına sıkışmışlığını daha iyi anlarız
sanırım. Üstelik bu gelişmeler ve değişimler; teknolojide,
sosyolojide, ekonomide, coğrafyada, kültürde, eğitimde, tıpta,
kısacası hayatın her alanında oldu ve çok hızlı oldu.
En küçük ve yerelinden en büyük ve evrenseline kadar bu
değişimlerin her biri, bir ağır sıklet boksörünün bir tüy sıklet
rakibe attığı yumruklar gibi yağdı üzerimize.
Bizler; koskoca dünyanın içinde yer alan küçücük
kasabamızda, Ayvalıkta, 1950’li yıllarda doğan, büyüyen kuşak da
fazlasıyla nasibini aldı bu yumruklardan. İsmet İnönü’nün siyasi
anlamda söylediği; “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de o dünyadaki
yerini alır.” sözleri onun kastettiği anlamda olmasa da gerçek oluyordu.
Yepyeni bir dünya -hem de hızla- kuruluyordu ve bizler o dünyanın
kurallarına uyum sağlamaya çalışıyor, çoğunlukla da seyirci
konumunda yer alıyorduk. Bizim tanık olduğumuz dönemde bu
satırlara sığmayacak sayı ve hacimde değişim yaşandı.
Farkında değildik belki ama dünyanın bir başka coğrafyasında
yaşanan bu deri değiştirmeler, ‘kelebek etkisi ile’ zaman içinde
bizlerin sade, basit, gündelik yaşamlarımızı da kökten
değiştirecekti. Örneğin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği;
dünyadaki Doğu-Batı dengesini alt üst edecek, ortaya yeni güç
odakları çıkaracak şekilde dağıldı ve orta ve uzun vadede bizleri de
etkileyecek yeni uluslararası ilişkiler, yeni ticari işbirlikleri, yeni
antlaşmalar gerektiren 15 ülkeyle karşı karşıya kaldık.
Bu ülkelerin, doğal olarak ellerindeki kozları kendi çıkarları için
değerlendirme stratejileri sonucu -örneğin- ben, sen, biz doğalgazı
daha pahalıya alır olduk. Bir taraftan ‘soyut’ Demir Perde’nin
ortadan kalkması sonucu Yugoslaya dağılır ve geriye
7 yavru ülke bırakırken diğer taraftan ‘somut’ Berlin Duvarı yıkıldı,
iki Almanya birleşti. Önce Avrupa Ekonomik Topluluğu, sonra
Avrupa Birliği kuruldu.
Bunların hiçbirine ‘Bize ne?’ deyip geçemezdik. Hepsinin
Türk siyasi, toplumsal ve ekonomik dengelerini ve buna bağlı olarak
biz sade vatandaşların gündelik yaşamını ne kadar etkilemiş ve
etkiliyor olduğunu görüyoruz. Çevremizde bunlar olurken bizim kuşak,
bizim ülkemizde ihtilaller, darbeler, muhtıralar, bazıları 3’er, 4’er 5’er
kere hükümet başkanlığı yapmış 18 Başbakan, 28 hükümet ve
9 Cumhurbaşkanı’nı bizzat gördü, yaşadı, yaşıyor. Ve yumruklar
gelmeye devam ediyor. Peki hiç mi güzel dönemler, güzel anılar yok?
Olmaz mı? Bu 60 yılda, koskoca dünyanın içinde yer alan küçücük
kasabamızda, Ayvalık’ta yaşanmış ve yaşamış öyle unutulmaz
anı ve insanlar var ki, belki de yukarıda çizilen -bir anlamda-
kara tablonun nedeni o günlere ve o kişilere duyulan özlem.
Haftaya da onların bir kısmını paylaşmak üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder