15 Ocak 2011 Cumartesi

AKLIMA TAKILANLAR-1


Herhalde insan ilişkilerindeki en önemli kavramlardan biri ‘güven’dir. Birincil çevremizde atılır bu duygunun temelleri. Anneye, babaya, kardeşe, çocuklarına, eşlerin birbirlerine güveni diye başlar. Komşuya, dostlara, öğretmenine, askerdeki manga, okuldaki sıra arkadaşına doğru genişler. En genelde, ‘büyüklere’ güven duyulur, ya da büyüklerin bu güven halesini çevresindekilere yayması beklenir. Bu; işin sosyolojik tarafıdır. Bir de yurttaşık tarafı vardır bu kavramın. Yurttaşlar olarak her birimiz, bizi koruması, kollaması, bizlere insanca yaşamanın olanaklarını sağlaması için herşeyden önce ‘devlete’ güveniriz. O kadar güveniriz ki, ona çok değerli bir sıfat yüklemiş ve ‘Devlet Baba’ demişizdir. Bu soyut kavramın, bu üstyapı kurumunun kaptan köprüsünde somut olarak hükümetler yer alır. Dümen onların ellerindedir. Bizler nasıl çocukluğumuzdan bu yana babalarımıza, bizlere hayatın şu ya da bu kesitinde verdiği sözleri yerine getireceklerine dair sonsuz bir güven duymuş ve duyuyorsak en büyük baba olan ‘Devlet Baba’nın da kendisi adına erki elinde tutan hükümetlerin, biz yurttaşlara verdiği sözlerin arkasında durmasını bekleriz. Bu; vatandaşlık hakkımızdır. Bir kere yitirilmeye görsün bu duygu, bir daha yerine çok zor konulur. Aynen son dönemlerde olduğu gibi. Her seçim, referandum vb. döneminde ‘Devlet Baba’ bize bazı sözler verir, o dönem geçip amaç hasıl olunca bir babadan asla beklenmeyecek bir umursamazlık içinde sözler unutulur hatta inkar edilir. İşin tuhafı bizler de bize verilen sözleri unuturuz. Galiba biraz balık hafızalı bir ulusuz.
12 EYLÜL… Yeni kuşakların -o da eğer ilgilenirlerse- ancak kitaplardan okudukları bir 12 Eylül dönemi yaşadık bizler. Herkes kendi ölçüsünde acısını çekti, bedelini ödedi. Ve 30 yıl sonrasının 12 Eylül’ünde bizlerden o günlerin yaralarının sarılacağı vaadiyle oylarımız istendi. Oysa bırakın hesap sorulmasını, o dönemin baş yetkilisi yani bir anlamda baş sorumlusu olan muhteremin emekli maaşına zam yapıldı. Üniversite ve yüksek öğretim veren diğer kurumlarımızı, dünyanın başka hiçbir gelişmiş demokrasisinde örneği bulunmayan bir sisteme, daha doğrusu sistemsizliğe ve kaosa dönüştüren YÖK; yine aynı dönemin meyvesidir. Yine, bırakın söz verildiği gibi islah edilmesini hele hele kaldırılmasını, bugün, yüksek öğrenim alanında ülkemizin en üst karar mercii olan bu kurum, kendi öğrencisine, öğretim elemanına yabancılaşmış, sorunlarını çözmek yerine onları sorun olarak gören, adeta hasım gibi davranan bir anlayıştadır. Gençlik dönemlerimizde karşı olduğumuz, yönetim tarzının ve yaptığı uygulamaların ülkeyi getirdiği noktalardaki sorumluluğunu kendi açımızdan hala mahfuz tuttuğumuz, 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel geçenlerde verdiği bir demeçte yönetimi adres göstererek; ‘Biz görüşmeyiz, devlet görüşür diyorlar. Devlet sensin. Başka bir devlet var da bizim mi haberimiz yok?’ diyordu. Galiba Devlet’in baba olabilmesinin yolu yine insan faktöründen geçiyor. Ve biz hepimize ‘baba’ olmanın da ötesinde  ‘Ata’ olan tek ve son ‘güven’mizi 10 Kasım 1938 sabahı yitirdik.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder