Ayvalık, her zaman aydınlık insanların yaşadığı, aydınlık bir kasaba olmuştur. Bunun en temel göstergelerinden biri hemşerilerimizin gelişmiş mizah anlayışıdır. Çarşıda, belediye otobüsünde, Cunda’da, günün herhangi bir anında mutlaka birbirlerine sataşan, laf atan sesler ve kahkahalar duyarsınız. Uzun yıllar, üretimin belki de en zor iki alanı olan zeytincilik ve balıkçılıkla geçimini sağlamanın, doğanın bir parçası olmanın getirdiği, adı konulmamış bir bilgeliktir bu. Koşullar ne olursa olsun, gülmeyi biliriz. Daha yıllarca bu yazılara konu olabilecek hemşerilerimiz vardır bizim. Gelin bunlardan birkaç tanesini daha sevgiyle analım bugün.
Taksilerin -birçok ithal kavram gibi, bir ihtimal, ABD’deki ‘yellow cab’ uygulamasından öykünerek- sarartılmadığı günlerdi. Bugün olduğu gibi Cumhuriyet alanında çeşitli renk ve modelde taksi dururdu. Ama içlerinden biri çok farklıydı. Yaz-kış, üzerine bir toz zerresinin bile düşmesine izin vermeden günün her anında, şoförünün sildiği, parlattığı, bütün parçaları orijinal, deri koltuklu muhteşem bir 56 model Chevrolet. Ve yumuşak huylu, sessiz bedasız, taksisiyle haklı bir gurur duyan, bütün hemşerilerimiz onu bu adla bildiği için beni bağışlarsa benim de öyle çağıracağım, Arap Suat. Taksiye binmek bizler için acil bir hastalık, doğum vb. nedenle kullanılan bir ayrıcalık idi ve ulaşım için ya Belediye Otobüsü’nü ya da kendi ulaşım araçlarımız olan bacaklarımızı kullanırdık. O yüzden çocukluğum ve delikanlılığım boyunca bir kere bile binemediğim, hep imrenerek izlediğim o 56 Chevrolet ve Suat yakın yıllara kadar hizmet vermeye devam etti Ayvalığa. Söz taksilerden açılmışken, Ayvalıklıların yukarıda sözünü ettiğim mizah anlayışının en belirgin iki yansımasını daha anmadan geçemeyeceğim.
Koçero Kemal ve Stalin Mustafa. Koçero Kemal; halim selim, kendi halinde, veteriner Fikri Çelik’ten satın aldığı 55 model Opel taksisi ile hayatını kazanan, ömrünün son yıllarında Gümrük Meydanı’ndaki otoparkta çalışan, ayaklarını süre süre yürüyen, güldüğü zaman altın dişleri ile gülen bir hemşerimizdi. Yani o efsanevi Anadolu eşkiyası ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Ama bu bağlamda Stalin Mustafa daha da uç bir örnekti. Bilenler; bu, tarihe acımasızlığı ile geçmiş Sovyet liderinin fotoğrafını belleklerinin sergisinden şöyle bir çıkarıp baksın ve bizim Mustafa ile karşılaştırsın. Yaklaşık 1 metre 85 santim boy. Dal gibi, incecik bir vücut. Sıklıkla arka cebinden çıkardığı tarakla düzelttiği briyantinli saçlar. Dudaklarının üzerinde o dönemin modası ince bir ‘Ayhan Işık’ bıyığı. Dar paça, kocaman tokalı kalın bir kemeri olan kot pantolon. Her zaman beyaz, uzun kollu ve düğmelerinin yerinde metal puntolar olan gömlekler. Bir bileğinde büyük baklalı gümüş bir künye, diğerinde deri bileklik. Tercihan kovboy çizmeleri… Yani Stalin ile uzaktan yakından ilgisi olması bile düşünülemeyecek, tepeden tırnağa Batı öykünmesi bir görüntü yansıtan bıçkın bir delikanlı. Stalin Mustafa! Her biri Ayvalığımızın unutulmaz renkleri. Hepsi başlı başına birer ‘karakter’. Hemen tüm Ayvalıklıların olduğu gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder