Aforizma diye bir söylem biçimi vardır bilirsiniz. Eskiler bu sözlere ‘darbımesel’ derlerdi. Kendini alaya alan, iddia ettiği şeyleri kendi içinde çürütme ya da besleme gücüne sahip bir dil ustalığıdır aforizmalar. Örneğin “Hayır, ben hiçbir şeye itiraz etmem!’, “Yalan söylediğim doğru.”, “İstatistikler, istatistiklerin yanıldığını gösteriyor.” gibi. Gelin, yanılgı payını istatistikçilere bırakıp ülkemize, insanımıza, hayatımıza dair birkaç istatistiğe göz atalım bu hafta.
• Uluslararası Legatum Institute tarafından yapılan refah listesine göre Türkiye 110 ülke arasında 80. sırada yer alıyor.
• Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre Türkiye 130 ülke arasında 123. sırada. Türkiye`den kötü durumda olan yedi ülke sırasıyla Mısır, Fas, Benin, Pakistan, Suudi Arabistan, Çad ve Yemen.
• Türkiye’de 14 milyon yurttaşımız, günde 2 doların altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Bu orana bizim dışımızda sadece bazı Afrika ülkelerinde rastlanıyor.
• AİHM’in verdiği toplam 12 bin 198 hak ihlali kararının 2 bin 295’i Türkiye’ye ait. Rapora göre, Türkiye “Adil yargılanma hakkı”nın ihlali konusunda ilk sırada yer aldı.
Veee gelelim bu istatistikler içinde en can yakıcı (!) olanına:
• FIFA’nın dünyadaki ilk 50 ulusal takım sıralamasında Türkiye 35. sırada yer alıyor. Hani bir zamanlar Dünya 3.’sü olan takımımız.
Tabii güzel şeyler de oluyor canım. Örneğin;
• Ülkemiz; 26 milyarderle (yanlış anlaşılmasın, Dolar milyarderi) dünya milyarderler listesinde kendine yer buluyor.
• 2010 yılı Ocak-Mayıs döneminde Türkiye’ye giriş yapan turist sayısı 9 milyonu aştı. (Gerçi aynı dönemde yine bir Akdeniz ülkesi olan İspanya’yı ziyaret eden turist sayısı 42 milyon ama olsun, biz kendi işimize bakalım.)
KÜME DÜŞMEK… Ne oldu da böyle oldu? Ne oldu da ekonomiden eğitime, spordan tarıma, hukuktan siyasete kadar hayatın hemen her alanında küme düştük, düşüyoruz? Biz en genelde, günü yaşamaya, daha doğrusu günü kurtarmaya endeksli yaşam biçimi sürdüren bir ulusuz. Ama yine de yukarıdaki sorunun cevabını sadece bir yönetim anlayışı değişikliğinde, o parti gitti, bu parti geldi sığlığında aramak, sorunu çok hafife almak olur kanısındayım. Neredeyse yarım yüzyıllık bir süreç içinde toplumumuzun adeta DNA’sı değişti. O kendi içinde ‘barışçı, konuksever, bilim ve sanatta dünyaya ışık tutmuş, bu özellikleri ile dünya liginde her zaman sözü dinlenir ve saygınlığı olan’ toplum gitti, yerine bir türlü tahsil edilemeyen KDV’si kaldı sanki.
Bu satırları sadece, ülkesi için endişe eden, üzülen bir dostunuzun dertleşmeleri olarak kabul edin. Çünkü, olanları ve olacakları izlemekten başka bir şey gelmiyor elden. Oscar Wilde’ın bir aforizmasında söylediği gibi; ne yazık ki "Eskiden herşeyin değerini bilirdik, şimdi ise fiyatını.".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder