Değişen çağla birlikte değerler de çok farklılaşıyor, çoğu zaman yitiriliyor.
Elimizden gelen tek şey, uyum sağlamaya çalışmak. Ama bu yine de yitirilenler için üzüntü duymamızı engellemiyor. Tuhafınıza gidebilir ama çocukluğumun Ayvalık’ından özlemle hatırladığım insan ve mekanların başında berber dükkanlarımız ve ustalarımız geliyor. Çünkü o dönemlerde berber dükkanları sadece tıraş olunan yerler değildi. Ayvalık, ülke ve dünya sorunlarının konuşulduğu, paylaşıldığı, bir gece önceki Galatasaray-Fenerbahçe maçının kritiğinden hükümet kararlarına, Kennedy’nin öldürülmesine kadar herkesin bir fikri olduğu ve bunların; “acaba ne derler, birinin kulağına gider mi, beni dinlerler, ihbar ederler mi, başım belaya mı girer” gibi günümüzün paranoyasından azade tartışıldığı doğal platformlardı. Nasıl oluyorsa, son haberleri daha gazetelere bile geçmeden berber dükkanında öğrenirdiniz.
AKBABA... İlerideki yıllarda vazgeçilmez tutkularımdan biri olacak olan çizgi/mizah merakımın temelinde Berber İskender’in dükkanına her gittiğimde okuduğum Akbaba dergisinin büyük payı vardır. Sakin, gülecen, kendi ölçülerinde bilge bir adamdı İskender ağabey. Koyu Galatasaraylı idi. Emin Süner pasajının girişinin solundaki dükkanında, pırıl pırıl önlüğü, her zaman tıraşlı yüzü, haşmetli burnu ile konuşmaktan çok dinlemeyi tercih eder, durup durup bir yorum yapar, üzerine laf söylenemezdi. Çok berber yetiştirdi. Onlardan biri de İskender ağabeyin kalfalığından sonra kendi dükkanını açan ve sağlığı bozulana kadar yıllar boyu Şehir Oteli’nin altındaki mütevazı dükkanında berberlik yapan Yaşar’dır. Bir efsanemiz de Raif Efendi idi. Diğer berberler ‘ağabey’, ‘bey’, ‘usta’ gibi sıfatlarla anılırken, berber Raif ‘efendi’ idi. Çünkü bu 1.60 boylarında, çatık kaşlı, zayıf her daim sinirli hemşerimiz (dükkanına gidince hala duvarda duran fotoğrafına bir göz atın, ne demek istediğimi anlayacaksınız), mesleğine ve müşterilerine saygısının bir göstergesi olarak her gün dükkana iki dirhem bir çekirdek, kravatlı, takım elbiseli gelen bir bey’efendi’ydi. Günün modasına özenip ‘alabros istiyorum’ diye oturduğunuz koltuğundan 3 numara asker tıraşıyla kalkardınız. Çünkü ona gore Türk çocuğuna en yakışan saç bu idi. Teşekkür eder, tırıs tırıs çıkardınız dükkandan. Kendisinden sonra, yine, sağlığı bozulana kadar aynı bayrağı taşıyan oğlu Erdoğan ağabey de unutulmaz berberlerimizdendir.
YERİ AYRI... Ayvalık’ta, benim kuşağımdan olan her delikanlının, o güne kadar hangi berbere giderse gitsin, ergenlik döneminde, 14-15 yaşlarında rotayı çevirdiği bir başka berber dükkanı daha vardı. Berber Yüksel. Bunda, saçınızı sizin istediğiniz ve tarif ettiğiniz gibi kesme ustalığının yanı sıra; bir Amerikan dergisinden özenle kesilip çerçevelettirilmiş ve dükkanın her köşesini süsleyen ‘orta sayfa’ güzeli resimlerinin rolü büyüktü elbette. 40 yıl öncesinden söz ettiğimizi düşünürseniz, Yüksel ağabeyin dükkanı çölün ortasında bir vaha gibiydi. Hepsi var olsunlar. Anıları, yıllar boyu kestikleri tonlarca saç gibi süpürülüp yokluğa karışmasın. Çünkü onlar, bir önceki yazımda da yazdığım gibi; ‘ünleri kendinden menkul’ ünsüzlerimizdir bizim. Onlar, Ayvalıklı’dırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder