30 Ekim 2010 Cumartesi

ÜNLÜLER


Biliyorsunuz alfabemizde 29 harf vardır. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi, duygularımızı bu 29 işareti kullanarak anlatırız. Onlarla konuşur anlaşır, onlarla okur, yazarız. 8 tanesi ‘ünlü’dür bu haflerin 21 tanesi ‘ünsüz’. Ünlüler olmadan ünsüzler sese bile dönüşemez, bir anlam yüklenemez, hatta iki dudağımızın arasından çıkamazlar bile, vardırlar ama yokturlar. Ünlüler, adı üzerinde, çoook önemlidirler ama öte yandan, hayatı tamamlayanlar ünsüzlerdir. Onlar olmasa, ne kadar önemli olurlarsa olsunlar ünlüler, tek heceli, uzun, anlamsız sesler olmaktan öteye gidemezler. Zaten ünsüzler olmasa ünlüler hangi ölçüye, kime, neye göre ünlü olabilirlerdi ki? Önemli olan bu ikilinin birbirleri için var olduklarını bilebilmeleridir.
Geçtiğimiz günlerde her sabah olduğu gibi yine gündelik gazetemi (Cumhuriyet) aldım ve içinde hoş bir sürprizle karşılaştım. Hatta iki sürprizle. Turizm ekinin neredeyse iki koca sayfası Ayvalık’a ayrılmıştı. Ve yazıların altındaki imza Hürses ailesinden Oya Uğral’a aitti. Güzel kasabamızın bütün ayırıcı özelliklerini işleyen, zengin içerikli yazının; sabahın o erken saatinde beni Moda’daki evimden kanatlarına alıp zaten her köşesini bildiğim Ayvalık’a, Cunda’ya doğru  keyifli bir geziye götürmesinin yanı sıra bir başka dikkatimi çeken yanı Ayvalıklı ünlüler resmi geçidiydi. Bazılarını şahsen tanıma onurunu yaşadığım; diğerlerini yazıları, romanları, resimleri, fotoğrafları, incelemeleri aracılığıyla, hukuk, müzik ve bilim insanı kimlikleri ile yıllardır izlediğim; okurken, seyrederken, dinlerken, düşünür ve yorumlarken zenginleştiğim Ayvalık dostu ya da hemşehrisi olan bu isimler ‘ünlü’ kavramının başka bir boyutu üzerine kafa yormama neden oldu.
KENDİNDEN MENKUL… Doğada olduğu gibi; bilimde, sosyolojide, mantıkta, felsefede, duyguda, somut ve soyut neredeyse her alanda her kavramın, ‘zıttı’ ile var olabileceği penceresinden baktım ‘ünlü’ olgusuna. Varlıkları bizler için ve ülkemiz için birer onur kaynağı olan ünlülerimiz, kişisel değerleri, çabaları, ürünleri ve adanmışlıklarının yanı sıra bir başka grubu daha akla getirme işlevini de taşımıyorlar mı? Yani karşıda duran ‘ünsüzlerimizi’?
Bu köşenin okurları, bu yazıların temel yola çıkış noktalarından birinin; günün  Ayvalıklılarına dünün Ayvalıklılarını anlatmak olduğunu bilirler. Birlikte yaşadığımız, bazıları hala aramızda olan, bazıları Haldun Taner’in deyişiyle ‘tenleri ölmüş ama canları ölesi’ olmayan, dayanıklı ve cefakar Arnavut kaldırımı taşları gibi Ayvalık tarihine döşenmiş dostlarımızı, hemşerilerimizi hatırlamak, hatırlatmak. Ünlüleri anlatmak başka bir uzmanlık ve çalışma alanı, başka bir misyon. O alanda işi ustalarına bırakalım ve gelin ben size yine ünsüzlerimizi anlatmaya devam edeyim. Sürecek yazılarımızda sizlerle ‘Boyacı Arif, Manav Orhan, Manav İdris, Turşucu İhsan, Stalin Mustafa, Koçero Kemal, Çiyan İsmail, Kalaycı Sami, Otobüsçü Aziz, Berber Yüksel, Berber İskender, Garson Yekta, Büfeci Ali, Berber Raif, Sünnetçi Adem Kesen, Berber Erdoğan ve ünleri kendinden menkul nice Ayvalıklı ile buluşmak üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder