9 Ekim 2010 Cumartesi

AYVALIK ve SİNEMA-1


Bazı isimler; bir yöreyi adlandırmanın yanı sıra bir marka haline gelmişlerdir. Hepimizin bildiği Hollywood, bunlardan biridir. Dağlara sırtını vermiş harfleriyle Hollywood, sadece Amerikan film endüstrisinin değil dünya sinemasının da bir ‘marka ismi’dir. Aynı bizdeki küçük kardeşinin olduğu gibi.
YEŞİLÇAM... Beyoğlu’nda, şimdiki adı Ayhan Işık sokak olan bir efsane vardır. Eski adı; Türk sinemasının simgesi olmuş, sokak adı olmaktan çıkıp bir sektöre isim babalığı etmiş olan Yeşilçam Sokağı’dır. Ve bu Yeşilçam Sokağı; oldum bittim Ayvalık’ı çok sever. Geçmişten günümüze sayısız film ve birçok dizinin bazı bölümleri için doğal plato görevi gömüştür Ayvalık. Babam ve Oğlum, Veda, Yol Arkadaşım, Hayat Sevince Güzel, Kırık Bir Aşk Hikayesi, Kambur, Suyun Öte Yanı, Kurşun Yarası, Kırık Kanatlar, Duvarların Ötesi... ilk ağızda aklıma gelenler. İçlerinde benim için çok özel olan birini bugün sizlerle paylaşmak istiyorum:
ÜÇ ÇAPKIN GELİN... Yıl 1963. Film ekibinin; o yıllarda Ayvalık’ın en gözde oteli olan (postanenin hemen karşısında yer alan) Ekonomi Palas’ta kaldığını öğreniyoruz. Ünlüleri görürüz umuduyla Ayvalıklı çoluk çocuk otelin önündeki açık alanda nöbete duruyoruz. Bir süre sonra kapıdan Orhan Günşiray çıkıyor. Aman allahım, dönemin en yakışıklı, en gözde starı üç metre önümüzden geçiyor. Artık ölsek gam yemeyiz. Heyecanlar içinde 41 Evler’deki evimize kadar yürüyorum, anneme anlatıyorum. Babam; her zamanki ciddiyetiyle gazetesini okuyor, için için kızıyorum. Yahu ben koskoca Orhan Günşiray’ı görmüşüm, tepki bile vermiyor diye. Genelde içe dönük, okumayı konuşmaya tercih eden bir insan olan aynı babam;
iki-üç gün sonra hayal bile edemeyeceğim bir şey yapıyor. Sabah saat 10:00 suları. Ben ön bahçede köpeğimiz Duman’la oynuyorum, babam kahvesini içiyor. Yoldan ağır adımlarla sabah yürüyüşünü yapmakta olan Öztürk Serengil geçiyor. Babam sesleniyor kendisine; “Öztürk bey, buyurun bir kahvemizi için” diye.
UNUTULMAZ BİR ANI... O yılların en ünlü komedyeni, kendi başına bir ekol olan Serengil, bu içten çağrıya cevap veriyor ve yanımıza geliyor. Yaklaşık iki saat kadar sohbet ediyorlar, kahveler çaylara, meyvelere dönüşüyor. Ve ben; ancak Şekerci Mahmut ağabeyin dükkanına girdiğimde tattığım mutluluğa eşdeğer duygularla, hiçbirşey anlamadan ama herşeyi dinleyerek yanlarında oturuyorum. Bir sevgi bağı kuruluyor ailemizle Öztürk bey arasında ve Ayvalık’ta kaldıkları sürece çekim olmadığı akşam üzerleri bizim ön bahçe; annemin sonu gelmez ikramları, babamın derin sohbeti eşliğinde ekibin mola yeri oluyor. Birken iki oluyorlar, ikiyken üç ve artan sayılarda oyuncu, o hayran olduğum, uzaktan görmenin bile bize yettiği ulaşılmaz yıldızlar; Orhan Günşiray, Ahmet Tarık Tekçe, Suphi Kaner, Hüseyin Baradan, hatta yönetmen Süha Doğan, Öztürk beyin izini takip ederek bahçemizde konuğumuz oluyorlar.

(Okurken, benim yazarken aldığım keyfi alacağınızı umduğum bu Ayvalık filmine dair anıların ikinci bölümünü haftaya paylaşmak üzere.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder