3 Eylül 2010 Cuma

SINAV


Yaz-boz tahtası haline getirilen, her Milli Eğitim Bakanı değiştiğinde sistemin de değiştiği, çocuklarımızın neye nasıl hazırlanacaklarını bilemediği bir üniversite sınavı dönemini daha geride bıraktık. Bizim dönemimizde olay çok basitti. Kısacası ‘Üniversite sınavı’ idi. Şimdi ‘S’lerden geçilmiyor. ÖSS, ÖYS, LGS, LYS, KPSS daha bir yığın ‘S’. Allaha şükür devlet memuriyetinden öğrenim kurumlarına kadar herkesi her yere ‘Sınav’la alıyoruz. Ama aslında alamıyoruz. Türkiye çapında 1467 lisenin birincileri olan çocuklarımız hiçbir yüksek öğrenim kurumuna girmeye hak kazanamadı. Girme hakkı kazananların durumu da çok farklı değil. Tercih kitabında yaşanan rezaleti, yüksek öğrenim kurumlarının puanlarının yanlış yazıldığını, puanı tuttuğu halde yanlış yönlendirildiği için tercih etmeme gerekçesiyle istediği bölüme giremeyenleri ve YÖK Başkanı’nın bu durumu ‘ufak tefek hatalar olmuş olabilir, büyütülecek bir şey yok’ diye açıkladığını biliyorsunuz.
VEBALİ KİMİN? Peki o çocukların, bizim çocuklarımızın bundan sonraki tüm yaşam çizgisinin tayin edildiği bu hataların vebali kimin boynunda? Sonuçta ortaya ne çıkıyor biliyor musunuz sevgili hemşerilerim? Yurt çapında yapılan çok geniş katılımlı bir araştırmaya göre gençlerimizin % 57’si ileride geçinebilmek için vergi kaçırabileceklerini, daha da vahimi, % 42’si rüşvet alabileceklerini ve bunu normal karşıladıklarını söylüyorlar. Yani hangi meslek dalına gireceklerse; çalışanıyla, yöneticisiyle gelecekteki toplumumuzun yarısı daha şimdiden yoldan çıkmaya eğilimli. Bu gençlik; Atatürk’ün Cumhuriyet’i emanet ettiği gençlik. Yanlış anlaşılmasın asla çocuklarımızı eleştirmiyorum bu örnekleri vermekle. Burada; özdeyişlerimizde söylendiği gibi, bir ‘imam-cemaat’ ya da ‘kılavuz-karga’ olayı söz konusudur. Bu noktaya gelmemizin nedeni yine Ulu Önder’in sözünü ettiği dahili ve harici bedhahlar (kötü niyetliler, hainler)’dır.
HER ŞEY ÖZEL... Türkiye’deki özel dersahe sayısının, resmi lise sayısını geçtiğini biliyor musunuz? Liberal ekonominin gereği, yasal bir hak olarak açılan özel dersanelere edecek hiçbir sözüm yok. Elbette girişimciler, kazanç elde etmek için dersane açacaklar. Aynı son yıllarda Türkiye’nin her köşesinde pıtırak gibi biten, tekil olmayı bırakın zincirler halinde açılan özel sağlık kurumları gibi. Benim sözüm, çocuklarımızı (ve elbette aileleri) bu düzene bu kadar bağımlı hale getiren sisteme. Daha ilkokuldan başlıyor bu düzen. İlköğretimde liselere, lise 1’den itibaren yüksek öğrenim kurumlarına girme hazırlıkları, özel dersler, dersaneler ve bir yanda çocuklarımız çocukluklarını yaşayamazken, diğer yanda ailelerin omuzuna, mevcut yaşam yüküne ek olarak binen ekstra eğitim harcamaları.
AFERİN BİZE... Hani şu değişsin değişmesin diye tozu dumana kattığımız anayasa var ya. O anayasaya ve bilebildiğim kadarıyla bütün uygar toplumların anayasalarına göre en temel haklardan ikisi olan eğitim ve sağlıkta geldiğimiz nokta işte bu: Geleceğinden umutsuz ve daha şimdiden vergi kaçırmayı ve rüşvet almayı olağan karşılayan kayıp kuşaklar. Hep birlikte yarattığımız bu eser için ne kadar övünsek azdır. Aferin bize

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder