Gelin, sadece son birkaç gün yazılı ya da görsel basına yansıyan birkaç habere birlikte göz atalım. ‘Küçük yaşta evlendirilmeye karşı çıkarak düğün günü kaçıp jandarmaya sığınan genç kızın babası, “Bu kadar hazırlık yaptık, boşa gitmesin.” diyerek damat adayını, davetlilerin arasında bulunan yeğeniyle evlendirdi.’ ‘Heybeliada’da vapura biletsiz binmek isteyen 10 kişi, kendilerine engel olmak iseyen güvenlik görevlisini dövdü.’ ‘İzmir'in Balçova İlçesi'nde 26 yaşındaki avukat, üst geçitten atlayıp yaşamına son verdi.’ ‘Van’ın Saray İlçesi'nde geçen yıl dövülüp kulağı kesilen, tedavisinin ardından döndüğü evinde, eşi tarafından yine öldüresiye dövülen 3 çocuk annesi kadın…’ ‘Malatya’da elinde baltayla dolaşan adam polisler tarafından…’
AKIL TUTULMASI…Bu liste böyle sürer gider. Ülkenin her köşesinde yetkilisi ile, yetkisizi ile, sıradan vatandaşı ile, kadını, erkeği, çocuğu ile genciyle yaşlısıyla her gün toplu ya da bireysel akıl tutulması yaşar olduk. Hırsızlık, tecavüz, kapkaç, fuhuş, soygun, ateşli silahla yaralama, dolandırıcılık artık ‘vakayı adiye’ oldular. İşler kelimenin tam anlamıyla ‘çığırından çıkmaya’ başladı. Emniyet müdürleri suistimalden tutuklanıyor. Gazeteciler parmaklıklar arkasında ömür çürütüyor. Ülke tarihine geçmiş boyutta cinayet ve yolsuzluklar; ‘zaman aşımı’ denilen bir garabet sonucu takipsiz kalıyor. Ayvalık gibi; Batı’nın gözbebeği, bir dünya cennetinde bile herkesin tanıdığı, bildiği bir işadamı vurularak öldürülüyor. Bir başka işadamının arabası, evinin önünde yakılıyor. Daha dosyalara yansımayan kimbilir neler oluyor.
CİDDİYE ALINMAK… Eskiden yok muydu? Elbette vardı. ‘İnsan’ın varolduğu her yer ve her zamanda benzer olaylar olacaktır, yaşanacaktır. Ama galiba eskiden, herşeye rağmen bu kadar acımasız bir toplum değildik. Hangi yaşam biçiminin içinde yer alırsak alalım, hangi siyasi görüşten olursak olalım dayanışmayı bilirdik. Çünkü hepimizin ortak bir babası vardı: ‘Devlet baba!”. Biz o babanın sözünden çıkmazdık ama o da bizi ciddiye alırdı. Önümüze bizim için en iyisi olacağını söylediği ama içeriğini hiç bilmediğimiz, bizim ve belki de çocuklarımızın geleceğini şekillendirecek olan bir ‘kurallar manzumesi’ koyup “Sen anlamazsın, bunu onayla yeter, gerisini karıştırma.” demezdi. Oysa biz anlarız, hem de çok iyi anlarız. Yeter ki ciddiye alınalım.
ÖZLEM… Bu köşenin okurları, bu Ayvalıklı kardeşinizin çoğu zaman geçmişten özlemle söz ettiğini bilirler. Ama ben ve bu özlemi duyan hemşerilerim çok da haksız sayılmayız sanırım. En üst kademeden sokağa kadar her gün ülkede yaşananların seviyesine ve niteliklerine baktıkça bu özlem daha da pekişiyor ve insan İlhan Şeşen’in şarkısını hatırlayıp ürperiyor; “Neler oluyor bize…” 12 Eylül’de, adı üstünde, ‘Halk Oylaması’na giderken, yani ne kadar ciddiye alınmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatma şansını kullanırken lütfen bu şarkının gelecekteki halini aklınızdan geçirin: “Neler olacak bize?”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder