31 Temmuz 2010 Cumartesi

MASUMİYET ÇAĞI


Gençliğin ve gençlerin en büyük özelliklerinden biri yüzlerinin geleceğe dönük olmasıdır. Daha bitirilecek okullar, yapılacak işler, görülecek bir dünya, kurulacak bir hayat, yaşanacak aşklar vardır önlerinde. Ama ne yazık ki yaşarken bunun farkında değillerdir. Aynen bizlerin de o dönemlerimizin farkında olamadığımız gibi. Yaşar gideriz, ömür gelir geçer ve bir gün kendimizi, bizden sonraki gençlere nasihat verirken buluruz. Örneğin gençlik ve gençler bunun da farkında değillerdir. Yani kendi anne ve babalarının da bir zamanlar ‘genç’ olduklarının, onların da aşklar yaşadıklarının.
TABU… Hele bizim toplumumuzda bu neredeyse bir tabudur. Yaşları 50’lerin üzerine çıkan kadın ve erkekler, anne ve babalar artık ‘yaşlıdırlar’ ve olsa olsa ancak ‘sevgi’den söz edebilirler ama sevdadan asla. Oysa onlar da küçük flörtler yaşamışlardır, onlara da iltifatlar edilmiş, çiçekler alınmış, şiirler yazılmıştır. Onlar da sevmişler, sevilmişler, acılar, mutluluklar yaşamışlar, paylaşmışlardır. Örneğin; şimdilerde 85 yaşını idrak eden anacığımın bir zamanlar, daha on beş yaşındayken, yağız bir delikanlı olan babamla birlikte Damal’da, Posof’ta, neşeyle çayların, tepelerin üzerinden aşarak küheylanını dörtnala kaldırdığını hayal etmek benim için ne kadar zorsa, Ayvalık’taki orta öğretim yıllarında benim ve yaşıtlarımın masum aşklar yaşadığımızı anlamak da çocuklarım ve yeni kuşaklar için o kadar zordur herhalde. Hatta bundan söz etmek bile yüzlerinde müstehzi (alaycı) bir gülümsemeye yol açar. Çünkü biz yaşlıyızdır ve yaşlılığımızı bilmeliyizdir. ‘Aşk’ onların hakkıdır!
GENÇTİK… Sevgiyle anımsıyorum o yılları. Gençtik. Kayahan’ın dediği gibi; ‘içimizde martılar’ kanat çırpıyordu. Şimdilerde yeni kuşakların; hayatın hızına paralel olarak tükettiği, bilgisayar aracılığıyla kurulan, dağılan, neredeyse bir günlük ilişkiler gibi değildi ilişkilerimiz. Uzun uzun bakışmalar, notlaşmalar, araya ortak arkadaşlar konularak haber götürüp getirmelerden sonra ‘çıkma’ teklif edilirdi. Erkek, bütün cesaretini toplayıp kıza ‘Benimle çıkar mısın?’ derdi. Çıkardık da ne olurdu? Aynı okul, aynı çevre, aynı sokaklar, aynı Ayvalık.
Olsun olsun teneffüs aralarında yanyana durmak, bahçede birlikte yürümek,
hafta sonunda ayrı ayrı alınan biletlerle aynı sinemaya gidip yan yana oturmayı ayarlayabilmek için kırk takla atmak. İşte bu kadar! Ama olsun, herkes bilirdi ki
o kız ya da o delikanlı, yaygın deyişle, ‘seninki’ ya da ‘benimki’ idi ve bu kadarı yeterdi.
BİR KÜÇÜK ÖRNEK… Bu satırları okuyan yaşıtlarımın çok iyi anlayacaklarını ve Ayvalık’taki kendi gençlik dönemlerini hatırlayarak gülümseyeceklerini ama -eğer varsa- yine bu satırları okuyan genç kuşakların anlamakta güçlük çekeceklerini sandığım bir küçük örnek vereyim sevgili hemşerilerim. Bu kardeşiniz de her delikanlı gibi ortaokul ve lise dönemlerinde; günümüzde neredeyse evliliklerin bile o kadar devam etmediği bir süre olan beş yıl boyunca bir genç kızla ‘çıktı’. Ve bu beş yıl boyunca sadece bir kere elini tuttu. Ne dersiniz? ‘Masumiyet Çağı’ çok mu geride kaldı acaba?


Son söz: Uzun süredir Hükümet’in anlı şanlı bakanlarından biri olan, daha önceki dönemlerde partisi iktidar ortağı iken ve kendisi yine bir bakanlık koltuğunu doldururken; “Flört etmek ahlaksızlıktır.” diyen sayın büyüğümüzün kulakları çınlasın.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder