Bazı insanlar vardır. Hiçbir şey söylemese de, o anda hiçbir şey yapıyor olmasa da girdikleri meclise, bulundukları topluluğa, amaçları o olmasa bile sessiz ve mutlak bir üstünlük duygusu hissettirirler. Çevrelerinde; kendilerini değil, karşısındakileri aydınlatan, görünmez bir ‘hale’ vardır bu tür kişilerin. Çünkü kendi içleri, beyinleri, gönülleri, yürekleri ‘aydınlık’tır. Şimdi kaynak söndü ama yaydığı aydınlık daha çoook uzun süre işlevini yerine getirmeye devam edecek. O’nu 30 yıla varan reklamcılık serüvenimin, benim için en keyifli, en inanarak çalıştığım, en onurlu hizmeti aracılığıyla tanıdım. İki farklı dönemde, iki farklı ajansta Cumhuriyet Gazetesi tanıtım kampanyalarına fikir ürettim, metin ve senaryo yazdım. İlk tanışma toplantımız, Bab-ı Ali’nin son kalesi Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki eski binasında oldu. Yılların ağırlığı altında beli bükülmeye başlamış olan merdivenlerden ikinci kata çıktık. Yazarların ve yöneticilerin sıralandığı odaları geçerek en dipte; artık İlhan Selçuk tarafından kullanılmakta olan Nadir Nadi’nin odasına doğru yürüdük. Ekibimiz girince masasından kalktı, kibar bir el sıkışmasıyla hoşgeldin derken gözlerim; bizim kuşak için alamet-i farikası olan ‘sıfır yaka’ gömleği ile nice yaşanmışlığın mirası olan gizli gülümsemesi ve ölçen, tartan, derin bakışlarına takıldı. Ortadaki geniş kare bir sehpanın olduğu koltuklara geçtik hep birlikte. Sehpanın üzeri dünyanın çeşitli ülkelerinden; Cumhuriyet çizgisindeki gazetelerle doluydu. Biz Okay bey (Gönensin) ve Hikmet bey (Çetinkaya) ile Cumhuriyet’in yayın politikasını, atılımlarını (o sırada; biri Ekonomi diğeri de Dinozor adında mizah olmak üzere iki yeni haftalık ek çıkarma hazırlığı vardı) tartışırken sessiz bir dikkatle dinledi, dinledi. Bir buçuk saati aşan toplantı sonunda sözü ele aldığında herkesin söylediği hemen herşeyi ana hatlarıyla özetleyen, hiçbir ayrıntının atlanmadığı, katıldığı ve katılmadığı noktaları gerekçeleri ile ortaya koyan bir konuşma yaptı. Susmuş dinliyorduk. Daha önce çeşitli gazeteler için kampanya üreten, deneyimli reklamcılar olarak ezberimiz bozuluyordu. Gazetenin yayın ilkeleri ne ise, tanıtım ilkelerinin de o paralelde olması gerektiğini söyledi. “Gazetecinin işi haberi tarafsız, çıplak, olduğu gibi aktarmaktır, haberi yorumlamak değil. O; köşe yazarlarının işidir. Reklamda da gerçeğin çarpıtıldığı, abartıldığı hiçbir mesajın verilmemesi gerekir.” diyor ve tüm beyefendiliğiyle ekliyordu: “Biz reklamcı değiliz, lütfen işinize müdahale ettiğimizi düşünmeyin. Biz sadece ne yapılmasını istediğimizi dile getiriyoruz, onun ‘nasıl’ yapılacağı elbette sizin hüneriniz.” Kendisi ile süreç içinde çok toplantı yaptık ve her toplantıdan; Türkiye’ye, insana, basına, hatta kendi mesleğimize dair beslenmiş, öğrenmiş, zengineşmiş çıktık. İlhan Selçuk hakkında söylenecek, yazılacak o kadar çok şey var ki. Düşünce adamlığı, bilgeliği, yazarlığı, mücadelesi, hapisleri, Ziverbey, gördüğü baskı ve işkenceler, son olarak; 84 yaşında bir sabah erkeninde gözaltına alınması... Ama onları yol arkadaşları, dostları, sevenleri nasıl olsa dile getirecekler. Sıklıkla tekrar edildiği ve edileceği gibi ondan bir ‘çınar’ diye söz edecekler. Ben bu satırlarda sadece bugün olduğum kişi olmamın hayat kesitlerinden birinde de O’nunla tanışmış, dinlemiş, feyz almış olmanın mutluluğunu sizlerle paylaşmak istedim. Doğrudur, o asırlık bir çınardır. Ama bir Egeli olarak İlhan Selçuk benim için bir zeytin ağacıdır da. Sessiz bir vakarla yüzyıla yakın bir zaman süresince meyve veren, istemeyen, şikayet etmeyen, dayanan, gölgesinde emekçilerin soluklandığı bir zeytin ağacı. Ve eminim şu anda, buluştuğu dostlarına; o yarım, gizli gülümsemesiyle şunu söylüyordur. “Yahu Aziz; beni en son neyle suçladılar biliyor musun? Cumhuriyet’e bombalı saldırıyı azmettirmekle.” Ve Yunus, Nadir, Berin Nadi’ler, sevgili ağabeyi Turhan Selçuk, Aziz Nesin, Mustafa Ekmekçi, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ali Ulvi, Cemal Nadir ve diğer yol arkadaşlarının semavi kahkahaları gök kubbede yankılanıyordur.
10 Temmuz 2010 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder