“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diye bir söz vardır, bilirsiniz. İnsanların, hayatların, ilişkilerin, anlayışların zaman içinde değiştiği gibi, şehirler de değişir. Ama değişim her zaman gelişim anlamına mı gelmektedir? Ayvalık’a eskiden yolu düşmüş olan bir kişi şimdilerde tekrar gelse mutlaka çok gelişmiş bulacaktır kasabamızı. Yeni, modern mahalleler, asfalt yollar, boydan boya dolmuş olan Cunda sahilleri, yeni öğretim kurumları, özel ya da belediyeye ait vızır vızır işleyen ulaşım araçları... Emeği geçmiş tüm yönetimlerin üst üste koyduğu değerlerle Ayvalık bugün; Batı sahillerimizin en gözde kasabalarından biri olmuştur. Ama...
Geçen sayımızda bu sütuna göz atmış okurlarımız; sevgili HÜRSES yöneticilerinin izin verdiği sürece Ayvalık’ın eski ama eskimeyen değerlerini yeni nesillere anımsatma amacıyla bu yazı disizinin kaleme alındığını hatırlayacaklardır. İşte yazının girişinin ‘Ama’sı bu noktada devreye giriyor.
Ayvalık’ta doğdum büyüdüm. Bundan dolayı kendimi gerçekten ayrıcalıklı hissediyorum. Gönül olarak da anlayış olarak da Ayvalık’tan hiçbir zaman kopmadım. Her yıl ortalama dört ya da beş kez Ayvalık’a geliyorum. Annemi ziyaret ediyorum, dostlarımla buluşuyorum, sohbet ediyorum. Ve yıllar içindeki değişimi biraz memnuniyet biraz da hüzünle izliyorum. Çünkü hayata dair değişimlerin; son yıllarda ülkenin hemen her yerinde görülen yabancılaşmayı, ayırımcılığı, uzaklaşmayı da beraberinde getirdiğini görüyorum. İnsanımız artık birbirine kuşkuyla bakıyor. Yıllar önce; kapıların kilitlenme zorunluluğunun bile duyulmadığı Ayvalık’ta; bırakın adi suçları, organize suçlar işlenir oldu. Bakın o yıllarda Ayvalık-Çamlık arasında işleyen iki otobüs vardı. Sarımsaklı’ya gitmiyordu araçlar çünkü daha ortada Sarımsaklı diye bir yerleşim yeri olmadığı gibi, yolu bile yoktu. Otobüslerden biri koca burunlu bir Chevrolet, diğeri tam aksine burunsuz bir İkarus idi. Çamlık’tan itibaren yolcuları toplaya toplaya merkeze giden bu otobüsler birer sosyal paylaşım mekanlarıydılar. İnsanlar şimdi olduğu gibi ciddi yüzlerle binip, kimseyle konuşmadan yolculuk etmez, birbirlerine ‘günaydın’ derlerdi. Gönüldendi bu selamlar. Otobüslerimiz sık sık bozulduğu için duraklamalarda ‘büyükler’ Ayvalık, ülke ya da dünya sorunlarını tartışırlar, ‘küçükler’ de sessiz bir saygıyla dinlerlerdi. Ama her ne olursa olsun kişisel şakalaşmalar ve kahkahalar eksik olmazdı otobüste. Şimdi geriye baktığımda hepsini sevgi ve saygıyla andığım büyüklerimden ve yıllarca o hat üzerinde hizmet vermiş olan şoförlerimiz Zihni, Halil, Dinçer ağabeylerle biletçi Ahmet ağabey ve hele hele, kendi çapında bir ‘bilge’ olan Kazım amcadan ne kadar çok şey öğrenmiş olduğumu; o kısacık yolculukların son tahlilde bende ne kadar yapıcı iz bıraktığını mutlulukla görüyorum.
Yanlış anlaşılmasın lütfen; bu yazdıklarım ve ilerideki haftalarda Ayvalık’a ve
Ayvalıklılar’a dair yazacaklarım içi boş bir nostalji ya da eskiye özlem değildir. Elbette değişimden yanayım. Ama bu değişim ‘gelişime’ doğru olduğu takdirde. Ayvalık’ımızda yaşananları, ülke bütününden soyutlayarak düşünmenin imkansız olduğunun da farkındayım. Galiba isyanım biraz da Türk insanı ve Ayvalıklılar olarak ne hale getiriliyor oluşumuza. Yazımı ve ülkemizin içinde bulunduğu durumu yine sevgili biletçi Kazım amcanın; her sabah otobüse bindiğimizde bize söylediği, yıllar içinde anlamı başka bir boyut kazanan cümlesi ile bitireyim. Kocaman göbeği ve elinde bilet koçanları ile ön tarafta, şoförün yanında, ayakta dururdu Kazım amca. Parayı alır, arkasına lastik şerit geçirilmiş kalemi ile koçandan bileti keser, verir ve kapı ağzında yığılmayı önlemek için bize şöyle seslenirdi: “GERİYE DOĞRU İLERLEYELİM BEYLER!” Yorum sizin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder