DAĞLI
Cilavuz Köy Enstitüsü’nde bir akşam üstü. Öğrenciler ve öğretmenler günlük; öğretim harici işlerini, yükümlülüklerini yerine getirmişler, Enstitü bahçesinde grup grup oturmuş, sohbet ediyor, Cumartesi ve Pazar günleri haricinde her akşam yapılan etüt için uyarı çanının çalmasını bekliyorlar. Tarlalarda, bostanlarda, ahırlarda, ağıllarda, kümeslerde, mandırada geçen yorucu bir günün tozunu kirini üzerlerinden atmış, tertemiz yıkanmışlar. Etüt öncesi bu bir saatlik mola günün en sevdikleri anı. Kimileri mandolin, kimileri blok flüt çalıyor. Mırıl mırıl, kimseyi rahatsız etmeden şarkı, türkü söylüyorlar. Zakir öğretmen de bu kümelerden birinde oturmuş, elinde aletleriyle yeni bir kovan çatmaya çalışıyor.
Enstitü’nün; bir tarafı çam, diğer tarafı; ileride kesip kullanılmak amacıyla dikilmiş kavak ağaçlarıyla kaplı geniş alanına doğru, otlaktan dönen koyun sürüsü çoban Dursun Durmuş’un gözetiminde giriyor. Ama her zamanki sakin gelişe gore biraz daha farklı bir durum var. Koyunlar iribaş çoban köpeği Alaca’nın denetiminde neredeyse koşturarak ağıla yönelirken Dursun; iki ağaç dalının arasına bağlanmış kepeneğinin üzerinde taşıdığı bir yükü çekerek Zakir öğretmenin yanına geliyor. Kendi olanaklarıyla yaptığı sedyesini sarsmadan, itinayla yere bırakıyor. Zakir öğretmen ve öğrenciler başına toplanıyorlar. Sedyede tostoparlak, kan revan içinde, her yeri yaralı, bereli bir ayı yavrusu var. Herkeste bir şaşkınlık. Zakir öğretmen soruyor; “Bu ne Dursun? Ne oldu, nereden buldun bu ayıyı?” Dursun ağrıyan belini ovarak cevap veriyor. “Sorma beyim. Sürü otlağa yayılmışken birden bir cayırtı koptu. Nedir dememe fırsat kalmadan bizim Alaca ok gibi fırladı. Meğer bununla bir de artık abisi midir, ablası mıdır iki yavru sürüye dalmışlar. Muratları zarar vermek değil, oynamak, eğleşmek ama gel de bunu Alaca’ya anlat. Bir daldı bunlara, diğeri akıllıymış anında toz oldu ama bu bizim Alaca’nın dişlerinden nasibini aldı. Orada kurda kuzguna bırakmaya da gönlüm elvermedi. Dedim bizim Zakir efendi ziraat şefidir. Topraktan ekinden anladığı kadar bunların dilinden de anlar, bir çaresini bulur. Süre süre getirdim buraya kadar. Gayri sen bilirsin.’ Zakir öğretmen bu art niyetsiz, temiz köy çocuğuna bakıp güldü. ‘Ula oğlum’ dedi. ‘Ben ayının dilini nereden bileyim? Sağlık memuru Abdullah da izin aldı memlekete gitti. Yani bir dert açtın ki başımıza…”
Ama Dursun’un güveni boşuna değildi. Zakir öğretmen de okuttuğu çocuklar gibi bir köy çocuğuydu. Hele 1940’lı yıllarda doktorun değil kendisinin, adının bile uğramadığı Aşkale’nin bir uzak köyünden. Ve ömürleri boyunca kendi hastalıklarına, kendi dertlerine kendileri çözüm bulmaya alışıktılar. Öğrencilere döndü ve seslendi. “Yavuz, koş sağlık ocağına. Tentürdiyot, alkol, sulfakol ne bulursan kap gel. Ali, sen de mutfağa git iki tencere sıcak su getir. İsmail, çamaşırhaneye git, temiz çaput al, oradan da atölyeye git iğne iplik al gel.” Çocuklar yıldırım gibi gidip geldiler. Önce; yattığı yerde, debelenmeye bile kuvveti olmadan inildeyen yavrunun yaralarını yıkadı, sildi, temizledi. Sonra bütün yaralarını ilaçladı, derin gibi görünen iki kesiğini, yavrunun mecalsiz direnmelerini görmezden gelerek dikti. Sarılacak yerlerini sardı.
O sırada yanlarına gelen Enstitü müdürü Zakir öğretmenin işi bitene kadar sessizce izledi olan biteni. “Hayırdır Zakir, veterinerliğe mi başladın” diye sordu. Zakir öğretmen Dursun’un hikayesini anlatıp, “Müsaadeniz olursa kendine yetene, ayağa kalkana kadar bakalım, sonra salarız yabana gider. O da Allah’ın bir kulu.” dedi. “Başka türlüsü bize yakışmaz zaten Zakir. Sorumluluk sende. Yalnız dikkat et. Adı üstünde, iyileşince bir ayılık yapmaya kalkmasın. Çocuklara bir zarar gelmesin.”
Zakir öğretmen izni almanın mutluluğuyla çocuklara döndü. “Bunu yavaşça mandıranın arkasındaki yıkık kulübeye götürün. Altına saman serip yatırın. Sonra Dursun’un kepeneğini yıkayıp verin kendisine. Sonra da hepiniz doğru etüde. Akşam gelip bakarım ben.”
Bu; ayı yavrusunun Cilavuz Köy Enstitüsü’ndeki uzun yaşamının ilk günüydü.
Anlatılan olaylar ve kişiler, zaman ve yer tümüyle gerçektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder