Atatürk; Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğe yönelik hedefini ‘Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak’ diye koymuştu. Biz; biz derken Atatürk sonrası hükümetler bunu biraz yanlış ya da eksik anlamış olacağız ki; Batı’da ne varsa ithal ya da taklit etmeyi çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma yolu sandık. Sonuçta kendi köklerinden kopuk, kendi yaşam biçimini inkar eden, kendi kültürüne yabancı nesiller yetiştirdik. Bunun en hızlı uygulaması herhalde 1980’li yıllardan sonra yaşandı. Aslında upuzun bir sosyolojik inceleme konusu olabilecek olan bu dönem elbette bu satırlara sığmaz. Bu yolculuk ne yazık ki üretim toplumundan tüketim toplumuna doğru hızla ve artık geri döndürülemez bir şekilde devam etmektedir. Ben bu; sözde Batılılaşma’nın; günlük yaşam alışkanlıklarımızı nasıl değiştirdiğinin çarpıcı bir örneğinden söz etmek istiyorum. Özellikle 1980’li yıllardan sonra; başta büyük kentler olmak üzere yurdun her yerinde Alışveriş Merkezleri kurulmaya başlandı. Örneğin son tespitlere göre sadece İstanbul’da 37 AVM bulunuyormuş. Şablon belli. Birçok yerli-yabancı giyim mağazası, mutlaka bir büyük süper ya da hayatımıza yeni giren kavramlardan biri olan hipermarket, sınırsız yemek çeşidi sunan bir yiyecek katı, en az 4-5 salondan oluşan bir sinema kompleksi, parfümeriden gözlüğe, oyuncakçıdan şekerciye, bilgisayarcıdan müziğe sayısız farklı dükkan, bazılarında eğlence parkı ya da aniden ata sporumuz haline gelen bowling salonu vesaire. Ve inanılmaz bir tüketim çılgınlığı. “Kredi kartına 8 taksit, 12 taksit, olmadı 18 taksit... Şimdi al üç ay sonra öde. Bilmem ne kadar ekstra prim kazan, onu da tüket. Ne alırsan al. Yeter ki satın al...” Aileler, özellikle kış günlerinde çoluk çocuk sabahın erken saatlerinde bir AVM’ye gidiyorlar, yiyorlar, içiyorlar, film izliyorlar, eh adı üstünde ‘alışveriş’ yapıyorlar ve kredi kartları biraz daha tükenmiş, borca batmış dönüyorlar evlerine. Sonra o kredi kartının bocunu ödemek için başka bir kredi kartı alıyorlar. Sonuç; şu anda icra takibinde olan milyonlarca borçlu. Yıllar önce böyle bir AVM’nin tanıtım kampanyasını çalışırken öğrenmiştim. O Alışveriş Merkezi’ne Cumartesi günleri 80.000, Pazar günleri 100.000 kişi giriyormuş. Yani hafta içi hariç, sadece iki gün içinde Ayvalık’ın toplam nüfusunun neredeyse 6 katı. Üstelik bu; İstanbul’daki 37 AVM’den sadece bir tanesi. Daha önceki yazılarımdan birinde de söylediğim gibi;
bu yazdıklarımın; en kalın çizgileriyle, yanlış anlaşılmasını istemem. Değişimler kaçınılmazdır ve olumlu gelişmelere hiçbir zaman karşı değilim. Ama durum ortada: Resmi açıklamalar ne derse desin işsizlik oranı % 13. Genç nüfusta işsizlik oranı
% 20’lerin üzerinde. Yani her dört gençten biri işsiz. Çalışan nüfusta her beş kişiden biri işsiz. Ülkenin borcu sadece son yedi yılda 148 milyar dolar artmış durumda.
Kredi borçları 4 milyar dolardan 80 milyar dolara çıkmış...
Sevgili hemşerilerim. Aslında ben bu yazıda; çocukluğum ve gençliğimdeki Ayvalık sinemalarından söz edecektim. Ama bu sabah; devlet büyüklerimizden birine
1 milyon dolara 10 (evet yanlış okumadınız 10) adet arazi cipi alındığını okuduğumda aklım ve gönlüm yukarıdaki satırlara doğru kaydı. Kusur ettiysem affola.
Ama söz; bir başka yazıda Şehir, Kulüp, Ferah ve Yalı sinemalarına gideceğiz birlikte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder