‘Anne’ ya da
topraklarımızda, kültürümüzde yüz yıllardır söylendiği şekliyle ‘ana’ sözcüğünün, kendinden menkul bir
kutsiyeti vardır. Dilimizde ‘ana’ sözcüğüyle türetilmiş onlarca sözcük, bileşik
sözcük, deyiş, özdeyiş ve deyim yer almaktadır. Hepsinin değerini ayrı ayrı
vermekle birlikte üç tanesinin; benim için ayrı bir anlamı vardır. ‘Ana vatan’, ‘Ana dil’, ve bu toprak parçasının üzerinde bu dili konuşarak
yaşayan ulusun en büyük güvencesi olan ‘Anayasa’.
Bu noktada kısa bir ara verecek ve sizi; tam 53 yıl öncesinde, bir Mayıs
sabahına götüreceğim.
"Aziz Türk Milleti,
Bir aydan beri memlekette cereyan eden ve milleti
süratle korkunç buhranlara sürükleyen hadiseleri biliyorsunuz. Bu gidişin
memleketi kanlı bir kardeş kavgasına da götürmekte olduğunu her aklı başında
vatandaşın takdir ettiğine kaniyim. Dünya ahvali her gün biraz daha kötüye
doğru giderken, hususi politika ihtirası yüzünden vatanımızın maddeten ve manen
perişanlığa sürüklenmesi vicdan sahibi bütün vatandaşları dilhun (yüreği kanayan) etmektedir. Bu hal nereye kadar gidecek? Bu
feci akibete hissiz ve alakasız, seyirci mi kalmak lazım? İşte vatandaşlarım,
bu ahvali ıstırap içinde aylardan beri düşündüm ve bu zevata çıkar yolları
gösterdim. Fakat onlar kapıldıkları politika ihtirasının, şuurlarına verdiği
bozukluk dolayısıyla dinlemediler ve işi zorla yürütmek sevdasına düştüler. Çıkarılan
kanunlar, takip edilen hareketler Türk Milleti'ni zincire vurmak kastında
olduklarını gösteriyordu. Bu asırda böyle bir idarenin, böyle bir hareketin
olabileceğini zannetmek Türk Milleti'ni hissiz bir sürü olarak kabul etmek
demektir. Hayır vatandaşlar, Türk Milleti hissiz bir sürü değil, belki birçoğu
okuma yazma bilmez, fakat atavik bir intikalle daha çok okumuş yazmış
milletlerden daha çok fikri selime, aklı selime, vicdan ve vakara sahiptir.
İşte bu düşünceler ve mülahazalarla bu feci gidişe son vermeye karar verdim ve
devletin idaresine el koydum. Derhal bütün vatandaşlara şunu ifade etmek
isterim ki, asla bir diktatör olmak hevesinde değilim. Bütün emelim bu
memlekette temiz, dürüst bir demokratik nizam kurmak ve devletin idaresini,
milletin iradesine terk etmektir. Bana inanınız ve güveniniz. Bütün milletin
benimle beraber olduğuna inanıyorum. Bazı menfaatperestler, midesini ve
vicdanını paraya bağlamış olanlar bu hareketimize karşı teşebbüslerde bulunmaya
yeltenebilirler. Fakat onlara asla müsamaha edilmeyeceğini vatandaşlarıma temin
ederim. Kötü ruhlu olanlardan bile memleketin bu nazik anında, az olsun
vicdanlarını harekete geçirerek çalışmalarımıza yardım etmeseler bile, engel
olmamalarını isteriz. Tekrar bana güvenmenizi, inanmanızı isterim ve sizleri
sonsuz muhabbet ve saygıyla selamlıyorum.
Cemal Gürsel."
Doğrusuyla, yanlışıyla incelemelere, kitaplara konu olacak ve
olmuş olan bu harekat sonrası verilen sözlerden ‘Anayasa’ başlıklı olanı en
kısa sürede gerçekleştirildi ve 1961 Anayasası olarak tarihimizdeki yerini
aldı, sadece 21 yıl sonra yerini 1982 Anayasası’na devredene kadar. Sonra ne
oldu? ‘Anayasa’yı bir kere delmekten bir şey çıkmaz.’ denildi ve gerisi
geldi. 1982 Anayasası 2010 yılına kadar 17, 2010 yılından bu yana 9 kere delindi.
177 ana maddesinden tam 80 adedi değiştirildi. Alt maddelerini, eklenenleri,
çıkarılanları saymıyorum bile. Sonra ne oldu? Sıra ‘Anayasa’nın korumasında
olan ‘Ana vatan’a ve ‘Ana dil’e geldi. Şimdi ne olacak? Geçmişten hiç mi ders
almayacağız, ders almayacaklar? Dönüp tarihin yazdıklarını hiç mi okumadılar,
okumayacaklar? Acaba insanımız hala, Cemal Aga’nın yarım yüz yıl önce söylediği
ölçüde fikri selime, aklı selime, vicdan ve vakara sahip mi? Çünkü yaşananlar analarımızı hala dilhun etmeye devam ediyor. Ve her sene
‘Anneler Günü’nde ellerini öpmek artık onları teselli etmeye yetmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder