10 Mayıs 2013 Cuma

MAYIS’TA İKİ ÖZEL GÜN…


‘Anne’ ya da topraklarımızda, kültürümüzde yüz yıllardır söylendiği şekliyle ‘ana’ sözcüğünün, kendinden menkul bir kutsiyeti vardır. Dilimizde ‘ana’ sözcüğüyle türetilmiş onlarca sözcük, bileşik sözcük, deyiş, özdeyiş ve deyim yer almaktadır. Hepsinin değerini ayrı ayrı vermekle birlikte üç tanesinin; benim için ayrı bir anlamı vardır. ‘Ana vatan’, ‘Ana dil’, ve bu toprak parçasının üzerinde bu dili konuşarak yaşayan ulusun en büyük güvencesi olan ‘Anayasa’. Bu noktada kısa bir ara verecek ve sizi; tam 53 yıl öncesinde, bir Mayıs sabahına götüreceğim.  
"Aziz Türk Milleti,
Bir aydan beri memlekette cereyan eden ve milleti süratle korkunç buhranlara sürükleyen hadiseleri biliyorsunuz. Bu gidişin memleketi kanlı bir kardeş kavgasına da götürmekte olduğunu her aklı başında vatandaşın takdir ettiğine kaniyim. Dünya ahvali her gün biraz daha kötüye doğru giderken, hususi politika ihtirası yüzünden vatanımızın maddeten ve manen perişanlığa sürüklenmesi vicdan sahibi bütün vatandaşları dilhun (yüreği kanayan) etmektedir. Bu hal nereye kadar gidecek? Bu feci akibete hissiz ve alakasız, seyirci mi kalmak lazım? İşte vatandaşlarım, bu ahvali ıstırap içinde aylardan beri düşündüm ve bu zevata çıkar yolları gösterdim. Fakat onlar kapıldıkları politika ihtirasının, şuurlarına verdiği bozukluk dolayısıyla dinlemediler ve işi zorla yürütmek sevdasına düştüler. Çıkarılan kanunlar, takip edilen hareketler Türk Milleti'ni zincire vurmak kastında olduklarını gösteriyordu. Bu asırda böyle bir idarenin, böyle bir hareketin olabileceğini zannetmek Türk Milleti'ni hissiz bir sürü olarak kabul etmek demektir. Hayır vatandaşlar, Türk Milleti hissiz bir sürü değil, belki birçoğu okuma yazma bilmez, fakat atavik bir intikalle daha çok okumuş yazmış milletlerden daha çok fikri selime, aklı selime, vicdan ve vakara sahiptir. İşte bu düşünceler ve mülahazalarla bu feci gidişe son vermeye karar verdim ve devletin idaresine el koydum. Derhal bütün vatandaşlara şunu ifade etmek isterim ki, asla bir diktatör olmak hevesinde değilim. Bütün emelim bu memlekette temiz, dürüst bir demokratik nizam kurmak ve devletin idaresini, milletin iradesine terk etmektir. Bana inanınız ve güveniniz. Bütün milletin benimle beraber olduğuna inanıyorum. Bazı menfaatperestler, midesini ve vicdanını paraya bağlamış olanlar bu hareketimize karşı teşebbüslerde bulunmaya yeltenebilirler. Fakat onlara asla müsamaha edilmeyeceğini vatandaşlarıma temin ederim. Kötü ruhlu olanlardan bile memleketin bu nazik anında, az olsun vicdanlarını harekete geçirerek çalışmalarımıza yardım etmeseler bile, engel olmamalarını isteriz. Tekrar bana güvenmenizi, inanmanızı isterim ve sizleri sonsuz muhabbet ve saygıyla selamlıyorum.
Cemal Gürsel."
Doğrusuyla, yanlışıyla incelemelere, kitaplara konu olacak ve olmuş olan bu harekat sonrası verilen sözlerden ‘Anayasa’ başlıklı olanı en kısa sürede gerçekleştirildi ve 1961 Anayasası olarak tarihimizdeki yerini aldı, sadece 21 yıl sonra yerini 1982 Anayasası’na devredene kadar. Sonra ne oldu? ‘Anayasa’yı bir kere delmekten bir şey çıkmaz.’ denildi ve gerisi geldi. 1982 Anayasası 2010 yılına kadar 17, 2010 yılından bu yana 9 kere delindi. 177 ana maddesinden tam 80 adedi değiştirildi. Alt maddelerini, eklenenleri, çıkarılanları saymıyorum bile. Sonra ne oldu? Sıra ‘Anayasa’nın korumasında olan ‘Ana vatan’a ve ‘Ana dil’e geldi. Şimdi ne olacak? Geçmişten hiç mi ders almayacağız, ders almayacaklar? Dönüp tarihin yazdıklarını hiç mi okumadılar, okumayacaklar? Acaba insanımız hala, Cemal Aga’nın yarım yüz yıl önce söylediği ölçüde fikri selime, aklı selime, vicdan ve vakara sahip mi? Çünkü  yaşananlar analarımızı hala dilhun etmeye devam ediyor. Ve her sene ‘Anneler Günü’nde ellerini öpmek artık onları teselli etmeye yetmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder