Avrupa’da karınca kararınca epey yer gezdim. Roma’daki
İmparatorluk Sarayı, Floransa’daki Santa Maria Del Fiore Katedrali, Paris’teki
Notre Dame Kilisesi, İtalya’daki Ovierta Kilisesi, Vatikan’daki Sistine Chapel,
Prag eski şehir meydanındaki kilise ve saat kulesi; insan tarafından yaratılmış
ve yine insanlık tarihine tanıklık eden başyapıtlar arasında aklıma ilk
gelenler. Ama ‘aristokrasi’ denilen sınıfın ve aristokrasi-din ilişkisinin nasıl
bir şey olduğunu ilk kez ve gerçek anlamda şu gözlerimin Saint Petersburg’da
gördüğü şaheserler sayesinde anlayabildim. HERMITAGE MÜZESİ: Rusya tarihinin en
karizmatik yöneticilerinden biri ve büyük bir koleksiyoner olan II.
Katerina’nın Kışlık Sarayı olan Hermitage, sergilenmekte ve depolarında
korunmakta olan sekiz buçuk milyon
eserle dünyanın en zengin müzesi olma unvanına sahip. Hakkını vererek ancak bir
hafta-10 günde gezilebilecek olan müze; yapım, mimari, süsleme ustalığı ve
zenginliğinin, Büyük Rusya İmparatorluğu’nun kültürel mirasını yansıtan
olağanüstü eserlerin yanı sıra aralarında Pisarro, Picasso, Monet, Rembrandt, Renoir,
Van Gogh, Cezanne, Rodin, Michelangelo, Leonardo da Vinci, Titian, Caravaggio, Gaugin,
Raphael, Matisse, Kandinsky gibi tüm zamanların en usta sanatçılarının insanlık
tarihine miras bıraktıkları yapıtlarının da yer aldığı inanılmaz bir
koleksiyona ev sahipliği yapıyor. KAN KİLİSESİ: İsa’nın Dirilişi Katedrali de
denilen 180 yaşındaki bu kilise; görkemli bir tapınak olmanın yanı sıra içiyle,
dışıyla, mimarisi ve iç süslemeleriyle dünyada bir eşi, benzeri daha bulunmayan
bir sanat yapıtı adeta. Rus mimarisinin karakteristiği olan ‘soğan
kubbeleri’nin her biri başka bir renk ve doku mucizesi sunuyor. 1642
metrekarelik iç alanında duvar dokusunun göründüğü bir santimetre kare bile
yok. Bütün iç yüzey, çağının önde gelen taş, mozaik, mine, vitray, seramik ve
resim ustaları tarafından yaratılmış kompozisyonlarla kaplı. Bu görsel şölen,
81 metre yüksekliğindeki (Boğaz Köprüsü’nün yüksekliğinin 65 metre olduğunu
bilmek, bu karşılaştırmayı daha anlamlı kılıyor sanırım) kubbenin en uç
noktasına kadar sürüyor. RUS DEVLET MÜZESİ: Bir ulusun; dünden bugüne yüzlerce
yılla ifade edilebilecek güzel sanatlar tarihi ve birikimini bünyesinde
toplayan, koruyan, sunan, sadece bir salonundaki tabloların karşısında bile bir
gün geçirebileceğiniz, binalar kompeksi. Mimarisiyle olduğu kadar (aslen
Mihailovsky Sarayı), aralarında Ilya Repin, Marc Chagal (tam adı Marc
Zaharovich Chagal), Kandinsky, Kuznetsov, Konchalovsky, Ayvazovski gibi sadece
Rus dehalarının eserlerinin de bulunduğu, 400 bin adeti aşan koleksiyonuyla bir
müzeden çok öte bir dünya. ÇAR KÖYÜ (YAZLIK SARAY): Böyle bir yüzölçümüne
yayılan bir mimariyi, sadece dış cephesini süslemek için 40 ton altının kullanıldığı
söylenen bir yapıyı, 900 metre karelik Taht Salonu, zemininden tavanına kadar
tümüyle kehribardan yapılmış bir başka salonu, akik odaları, her biri birer
sanat yapıtı olan yüzlerce diğer odayı, servetin adeta sıradanlaştığı bir
ihtişamı, 100 hektarlık bir alanı kaplayan park, bahçe, köprüler, pavyonlar,
Roma hamamları, Türk hamamları, av köşkleri, büyük göl, küçük göl, yüzme
havuzları, anıtlar, heykellerden oluşan bir sarayı nasıl tasvir edebilirsiniz?
Ben edemedim ve bu noktada duruyorum.
22 Aralık 2012 Cumartesi
BEYAZ GECELER…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder