Bazen gündelik koşuşturmalar ve hayat mücadelesi arasında hiç durup düşündüğünüz oluyor mu? Ne oluyor, nereye gidiyoruz, nasıl büyük bir oyunun içindeyiz, hatta içinde bile değiliz diye. Eğer düşünüyorsanız, ayağınızın altında sağlam bir zemin olduğuna güveniyor musunuz yoksa dengenizi korumak için bir yerlere ya da birilerine tutunma ihtiyacı hissediyor musunuz?
Evren, yani kozmos bir dengeler bütünü. Burçlar, galaksiler, sistemler ve gezegenler arasında yaradılışın ilk anından itibaren süregelen bir denge var. Makrokozmosla mikrokozmos arasındaki bu dengenin orta yerinde -bizim şimdilik bilebildiğimiz ve 5000 yıllık bilgi ve birikimimizin henüz aksini ispat edemediği kadarıyla- İNSAN yer alıyor. Ve insan; bu evrensel dengeyi bozmak için elinden geleni ardına koymuyor. Bizlerin yaşadığımız süre ve tanık olduğumuz süreç içinde bu dengenin alt üst olduğu hatta ortadan kalktığı büyük bir değişim yaşandı. Dünyayı -ehven-i şer de olsa- dengede tutan Doğu-Batı sistemi çöktü. Artık sadece bir blok, bir sistem, bir güç var insanlığın hayatında. Kapitalizm. Bırakın ABD ya da Avrupa Birliği’ni oluşturan ülkeleri, artık eski Doğu Bloku ülkeleri de kapitalist. Yani siyasal kimlikler finansal kimliklere dönüştü. Ve bu finansal güç; arada sıkışıp kalan (biz de dahil) küçük ülkelerin, toplumların, insanların hayatı ile istediği gibi oynuyor, manipüle ediyor.
Hükümetler geliyor, gidiyor. Her yeni gelenle birlikte kararlar alınıyor, kanunlar çıkarılıyor, iptal ediliyor, tam karşıt kanunlar çıkarılıyor. Biz izliyoruz. Sıcak ekmek derdinde olanlar yoksullaşıyor, sıcak parayı izleyenler varsıllaşıyor. Büyüklerimiz büyüklüklerine yakışan ‘büyük’ laflar ediyor. Diğer büyüklerimiz karşılığında kendi ‘büyük’ laflarını ediyor. Aralarında kavga ediyorlar.
Biz izliyoruz. Çoğunluğu hiç ilgilendirmeyen ‘borsa’daki iniş-çıkışların etkilerinden söz ediliyor. Hayatımızın hiç bir anında yer almayan ve almayacak olan ‘kur-çapraz kur’, ‘dolar euro paritesi’ gibi laflar bilincimizin kenarından teğet geçiyor. Yabancıların borsadaki payının yüzde yetmişlere ulaştığı, paralarını çekerlerse borsanın batacağını ve beraberinde bizim hiçbir suçumuz ya da katkımız olmadığı halde yıkımı getireceği söyleniyor. Yıkılacak olanlar da yine sen-ben-biz, sıradan insanlarız, bizleriz.
Acaba kaçımız ‘cari açığın’ büyümesinin hangi anlama geldiği ve örneğin Ayvalık Sanayi Sitesi’ndeki bir esnafın, sanatkarın çocuğunun eğitimini, ailesinin refahını nasıl alt üst edeceği ile yakından ilgiliyiz? Paramızdan 6 sıfırı atıp bir milyar lirayı bin liraya indirmenin ve bu değişimi fırsat bilip arada 200 liralık (eski değerle 200 milyon) banknot basıvermenin psikolojik etkisinin kaçımız farkındayız? Hapishaneler ağzına kadar dolu, toplumdaki şiddet ürkütücü derecede artıyor, kadın cinayetleri olağan karşılanmaya başlandı ve
biz… izliyoruz.
Her gece sayıları yüze yaklaşan ulusal kanallardaki dizileri izler gibi, figüranı bile olamadığınız kendi hayatlarımızı izliyor ve sonra yatıp uyuyoruz. Çünkü uyurken denge; sorun olmaktan çıkıyor, birilerine ya da bir yerlere tutunma ihtiyacı duymuyoruz. Neden uyanalım ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder