24 Eylül 2010 Cuma

OKUMAK


Bu sütunu takip edenler; benim ‘okuma’ya ne kadar önem verdiğimi ve sık sık ülkemizde okuma alışkanlığı, daha doğrusu okumama alışkanlığına değindiğimi bilirler. Babam Ayvalık nüfusunun neredeyse yarısını, hatta öğrencilerinin çocuklarını bile okutmuş, Atatürk aşığı bir Cumhuriyet kuşağı öğretmeniydi. En büyük tutkularından biri okumaktı. 6 kişilik bir ailenin geçim sorumluluğunu taşırken, yaşamsal ihtiyaçların dışında para harcadığı tek şey kitaplardı. Çünkü onun için kitap da yaşamsal bir ihtiyaçtı. Bizim evimizde, doğumgünü, yılbaşı, bayram gibi özel günlerde aldığımız ve verdiğimiz tek hediye kitap olurdu. Bir gün; ‘gel seni birisiyle tanıştıracağım’ dedi. Daha 7-8 yaşlarındaydım. 41 Evler’deki evimize çok yakın olan BERK Otel’e gittik. Şevket Süreyya Aydemir Ayvalık’taydı ve orada kalıyordu. Babam doğrudan otelin şef garsonu, mihmandarı, her şeyi olan Ziya ağabeyin (yaşıyorsa sevgilerimi iletir, kaybettiysek rahmet dilerim) yanına giderek “Ben Ekmeksiz Köyün öğretmeniyim. Şevket beyle görüşmek istiyorum.” dedi. Şevket beyin son kitabı ‘Toprak Uyanırsa’nın kahramanıydı bu ve yayınlanır yayınlanmaz evimizdeki kitaplıkta yerini almıştı. Neredeyse iki saat otelde ve aşağıdaki iskelede oturarak, yürüyerek sohbet ettiler. Peşleri sıra yürüyor, elbette hiçbir şey anlamıyor ve babamın beni neden buraya getirdiğini çözemiyordum. Sonra vedalaştılar ve eve döndük. Sonraki yıllarda; ‘Tek Adam’ı, ‘İkinci Adam’ı, ‘Enver Paşa’yı, ‘Suyu Arayan Adam’ı okuyup çok gerilerde kalan bu buluşmayı değerlendirdiğimde babamın beni tarihimizin bir kesitine ortak etmeyi amaçladığını anladım. Ben, şimdiki nesillerin; bırakın kitaplarını okumayı, varlığını bile bildiğini sanmadığım, yakın tarihimize dair en değerli yapıtları vermiş olan bu büyük yazarı, çocuk gözümle bile olsa tanımış olma onurunu yaşıyorum.
OKUTMAK... O dönemdeki öğretmenlerimizin hepsi böyle idiler. Okurlar, okuturlardı. Sizlere ilerleyen yazılarımda Ayvalık’a hizmet vermiş bu öğretmen kuşağından da söz edeceğim. Biz bugün ne isek, o olmamızı sağlayan sürecin tohumlarını atan insanlardan. Bugün bir tanesini minnet ve rahmetle anmakla yetineyim. Tam 52 yıl önce. 1958. Ayvalık stadının yanında, çam ağaçları arasında tek katlı bir bina. Sakarya İlkokulu. Okulun son günü; okuma bayramı yapılıyor. Dallarının açıklığının bütün bahçeyi kapladığı devasa bir çam ağacının altında masalar kurulmuş. Velilere ikramlar yapılıyor. Aralarında bu kardeşinizin de olduğu ilkokul birinci sınıflar, ateş böcekleri gibi şavkıyor, kuşlar gibi şakıyorlar. Sınıf öğretmenimiz Melek Zengi hanımefendinin gözetiminde her birimize daha önce hiç görmediğimiz, okumadığımız kitaplardan seçilmiş bölümler okutuluyor. Dünyanın en önemli işini yaparcasına, bir ‘çocuk ciddiyetiyle’ okuyoruz, alkışlanıyoruz, kırmızı kurdelelerimizi alıyoruz ve ilk üç dereceye giren öğrencilere birer kitap armağan ediliyor. Hayatımda bana ait ilk kitabım. “İki Çocuğun Devri Alemi”. On ciltlik bir serüven, coğrafya, tarih kitabının ilk cildi. Babam hemen o gün gidip geri kalan dokuz cildini de bana alıyor. Ve yarım yüzyıl sonra, İstanbul’aki evimin kitaplığındaki baş köşede, ilk cildinde Melek hanımın ithaf yazısı ile duruyor. “Çalışkan oğluma, sene sonu armağanı. 31-5-1958. Öğretmenin Melek Zengi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder