“Memleket neresi?” Otobüs yolculuklarında, askerliğin ilk günlerinde, yurtdışında bir Türk’le karşılaştığımızda, bir kahvehane sohbetinde en çok sorulan sorulardan biridir bu. Bir aidiyet arayışıdır, bir ortaklık duygusudur, hemşehrilik özlemidir. Hele doğduğun, büyüdüğün yerden, ‘memleketinden’ uzaklardaysan. 1969 yılında, üniversite öğrenimim için çıktım Ayvalık‘tan. Yaz tatillerindeki geliş gidişlerin dışında tam 41 yıldır uzaklardayım. Öğretmenliğim ve reklamcılığım süresince çeşitli Anadolu kent ve kasabalarında yaşadım. Merzifon’da, Balikesir’de, Ankara’da, İzmir’de ve son olarak 26 yıldır İstanbul’da. Ama yüreğime kök salmış ‘memleketim’ hep Ayvalık oldu, Ayvalık kaldı. Baba evimin hala orada oluşunun da katkısıyla bağlarımı hiçbir zaman koparmadım. İlkokul, orta okul, lise, mahalle arkadaşlarım hep varlıklarını, canlılıklarını korudular benim için. Komşularım, büyüklerim, öğretmenlerim, esnaf ve eşraf; arada bir bu sütunda örneklerini okuduğunuz gibi hep yaşamaya devam ettiler anılarımda, belleğimde. Bundan iki yıl önce, Ayvalıklılar’ın yakından tanıdığı, sevgili kardeşim Kaya Timuçin’in girişimiyle bir gelenek başlattık. Ayvalık Lisesi 1969 yılı Fen bölümü mezunları her yıl Haziran ayında, önceden kararlaştırılmış bir öğle sonrasında Cunda Taşkahve’de buluşuyoruz. 6-Fen, o tek katlı lise binasının arkasında, kantinden bozma, içinde yalnızca on sıra olan küçük, basık bir sınıftı. Topu topu 17 kişiydik. Ayvalıkta yatılı okuyan dışarlıklı ve geçen yıllar içinde izini yitirdiğimiz iki arkadaşımızın yanı sıra; kendilerine özgü nedenlerle -çünkü hayat insanı değiştiriyor- bu toplantılara katılmamayı tercih eden üç arkadaşımızın dışında kalan herkes, hepimiz İzmir’den, Balıkesir’den, İstanbul’dan büyük bir çoşkuyla gençliğimize doğru koşuyor ve Ayvalık’ta yaşayan arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Taşkahve’de başlayan sohbetimiz akşam 7:30 gibi hemen aynı sıradaki balık lokantalarından birine uzanıyor ve gece geç saatlere kadar günü ve dünü yaşıyoruz. Öğretmen ya da öğrenci; kaybettiklerimizin anısına kadeh kaldırıyor, hepimizin belleğinde kendi izlerini bırakmış, birçoğumuzun farklı özellikleri ile hatırladığı olay ve kişileri kahkahalarla yadediyoruz. Dile kolay tam 41 yıl. Fizikler değişmiş, saçlar ya ağarmış ya dökülmüş, kilolar, ne kadar çaba gösterirsek gösterelim, gitmemek üzere yerleşmiş, omuzlar biraz aşağıya doğru eğilmiş, ortak özellik olarak hepimiz gözlüklüyüz, ama bir şeyin hiç değişmemiş olduğunu görüyoruz. Birbirimize bakarken gözlerimizin içinde parlayan o neşeli, o tanıdık kıvılcım. Büyümüşüz, evlenmişiz, çocuklarımız olmuş, okumuşlar, onlar meslek sahibi olmuşlar, çoğumuz aktif çalışma hayatından emekli olmuşuz ne gam. O yarım gün ve gece yine Fransızca öğretmenimiz İsa Manaslı’ya çeşitli oyunlar oynayan, Kimya öğretmenimiz Feridun beyi çileden çıkaran, Fizik öğretmenimiz İffet hamını ‘siz adam olmazsınız’ diye bağırtan (sevgili İffet hanım; rahat uyu, hepimiz üniversiteyi bitirdik, kendi çapımızda başarılı, meslek sahibi, iyi insanlar olduk ve değerini çok sonraları anlayabildiysek de, bunlar hep sizlerin sayesinde oldu), Matematik öğretmenimiz Rüştü beyden sıra dayağı yiyen çocuklarız. Bu ve bunun gibi yüzlerce anı hüzünlü bir neşeyle hatırlanıyor, hatırlatılıyor. Gecenin bir vaktinde bir dahaki yıl buluşmak üzere bir yetmemişlik, bir yarım kalmışlık duygusu ama yazının başında sözünü ettiğim aidiyet, ortaklık, hemşehrilik doyumu ile vedalaşıyoruz. 41 yıl oldu ayrılalı ama bu yıl yine Haziran ayında, kardeşlerim, dostlarım, arkadaşlarımla buluşmak üzere ‘memleketime’, Ayvalığa geliyorum.
25 Mayıs 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder