24 Mayıs 2010 Pazartesi

BIR ZAMANLAR

Sosyoloji ilginç bir bilim dalıdır. Zamana, gelir düzeyine, eğilimlere, ülkeye, hatta aynı ülke içindeki coğrafyaya bağlı olarak farklılıklar gösterir. Bunun en çarpıcı örneği siyasi seçimlerde görülür. Bazı Anadolu kentleri; hatta İstanbul, Ankara gibi metropollerdeki bazı büyük ilçeler; değişen koşulların etkisinde kalarak bir seçimde bir partiye oy verirken, diğer bir seçimde programı, dünya görüşü, icraatleri taban tabana zıt bir başka partiye oy verir olur. Hele göç alan yörelerde bu sıçramalar daha da keskin görülür. Son on yıldır, sınıfların yörelere göre dağılımını gösteren demografik istatistiklerde ölçüt olarak alınan değerlerden biri nedir, biliyor musunuz? Kebapçı sayısı! Bir yöredeki kebapçı, lahmacuncu sayısı ne kadar artıyorsa o bölgenin göç hareketi o kadar fazla demektir. Yanlış anlaşılmasın lütfen; bu söylediğim bir eleştiri değil sadece toplumbilimsel bir saptamadır.

Bir başka saptamamdan daha söz etmek istiyorum. Gerek öğretmenliğim gerekse reklamcılığım süresince ve nedeniyle Anadolu’da çok dolaştım. Gittiğim; kaldığım her Anadolu kenti ya da büyük kasabasında ortak bir şey vardı. ‘Cumhuriyet’ lokantası.

O lokantalar genellikle o yerleşim yerinin en nezih lokantaları olurlardı. Kasabanın öndegelen ticaret erbabı, esnafı, mülki amirleri öğle yemeklerini orada yerlerdi. Orada geçirilen 45 dakika-1 saatlik süre sadece karın doyurma amacına yönelik olmazdı. Sohbet edilir, haberler alınır, verilir, problemler çözümlenirdi. ‘Fast food’ denilen çılgınlık henüz ülkemize ithal edilmediği için, yenilen yemeklerin tadı damakta, sohbetlerin keyfi gönüllerde kalırdı.

Şimdiii... Ayvalıklılar olarak sokağa çıkalım ve çevremize şöyle bir bakalım. Ayvalık’ın tabiatında olmazsa olmaz yer alan balık lokantaları ile özellikle yaz aylarında her ara sokağa kümelenmiş hızlı tüketim lokantalarının dışında; yukarıdaki ambiyansı sürdüren kaç tane lokanta var acaba? Artık Türkiye’de; hayatın her alanına yayılmış olan bireysel, içine dönük, insanların sadece karınlarını doyurma ediminden başka bir şeyin paylaşılmadığı mekanlar. Gelin bu yazımızı, benim yaş kuşağımdaki Ayvalıklılar’ın hatırlayacağı; Ayvalık’ın Cumhuriyet lokantası ile noktalayalım. Gümrük meydanından araç yolunu takip ederek çıkarken ilk sola saptığınızda, sağdaki ilk mekan Ayvalık’ın Cumhuriyet lokantası idi. Yüksek tavanlı; ferah, tertemiz bir lokanta idi. 10-12 kadar 4’er sandalyeli masalarında bembeyaz örtüleri, porselen tabakları, beyaz kumaş peçeteleriyle yukarıda da sözü edildiği gibi; nezih bir lokanta idi. Her gün jilet gibi tıraşlı, saçları özenle arkaya taranmış, elleri her servisten sonra yıkanmaktan pembe beyaz olmuş Hilmi ağabey, her geleni kapıda karşılar, oturacağı masaya kadar eşlik ederdi. Yemek siparişinden önce (ki mutlaka onun önerileri dinlenirdi) hal hatır sorulur, ayak üzeri de olsa sohbet edilirdi. Bu yazı dizisinin konusu olmuş ve olacak olan bütün büyüklerim gibi saygıyla andığım Hilmi ağabey, çok arada bir de olsa babalarımız ya da ağabeylerimizle bir öğle yemeği yeme şansını yakalayabildiğimizde bize yemek adabı ile ilgili çok şey öğretmişti. Sadece lokantanın sahibi değil, usta bir aşçı da olan Hilmi ağabeyin ekşili köftesi ile kadınbudu köftesinin tadı hala anılarımdadır. Siz hiç ‘ah o ne unutulmaz hamburgerdi’ diyen birisini gördünüz mü?

1 yorum:

  1. Huseyin Bey, karsi cikmak icin yazdigimi sanmayiniz ama...

    Eskiden Kadikoy carsida, pasaj icinde bir Marmara Cafe vardi...Ozel pisirttigi ekmegi, tarifi kendine mahsus koftesi ve ozene bezene hazirladigi sunumu ile bir hamburger yapardı ki...

    Simdi bile damagim urperiyor dusunurken...

    Farkinda degilsiniz ama, maalesef bizzat siz "ah o ne unutulmaz hamburgerdi" diyen birisini gordunuz... :)

    YanıtlaSil