Geçenlerde eşimle birlikte Moda Sahnesi’nde, Tiyatro Adam tarafından
sergilenen ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’ adlı oyunu seyrettik. Yıllar önce
Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan izlediğimiz bu -klasik bir deyiş olacak ama- ‘ölümsüz’
oyun, sanatın; sınır, toplum ve çağ ötesi evrenselliğini bir kez daha çarptı
yüzümüze. Genç yaşta (58) ölmesine karşın kısacık ömrüne neredeyse başlı başına
bir tiyatro ekolü (epik ya da diyalektik tiyatro), sayısız unutulmaz oyun
sığdırmış olan Alman şair, oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Bertolt Brecht’in
kıvrak zekası, derinlikli vizyonu, usta kalemi; 1. Dünya Savaşı sonrasında
dünyada yaşanan büyük ekonomik buhranın yarattığı karakterleri ele alıyor.
Chicago’da geçtiği varsayılan olayların baş kahramanları zayıf kişilikli bir
belediye başkanı ve bize Al Capone duygusunu yaşatan Arturo Ui adlı bir
gangster. Bu görünen öykünün altında; aslında savaş sonrası Almanyası’nda
Cumhurbaşkanı Hindenburg ile Adolf Hitler’in, sermaye çevreleri tarafından da
körüklenen siyasi işbirliği, karanlık ilişkiler, sömürü çarkı ve Hitler’in iktidara
yürüyüşünün toplumsal düzende yarattığı tahribat sergileniyor. Sonrasında neler
yaşandığını, örneğin ilk icraatlarından birinin; sadece kişisel ihtiraslarını
tatmin etmek için tarihsel köklerle birbirine bağlı oldukları ‘komşusu’
Avusturya’yı işgal etmek olduğunu ve o tahribatın sadece kendi toplumunda
değil, tüm dünyada nasıl onarılmaz yıkımlara dönüştüğünü insanlık biliyor,
tarih yazıyor ve biz de her zaman olduğu gibi karşısında oturup bu kirli oyunu seyrediyoruz.
Brecht bu oyunu 1941’de, yani 2. Dünya Savaşı bütün acımasızlığıyla
sürerken ve Hitler; bütün acımasızlığıyla hüküm sürerken yazmış. Çok iyi tahmin
edebileceğiniz nedenlerden dolayı ilk kez, tam 17 yıl sonra, 1958’de sahnelenebilmiş.
Yazar bu oyunu yazmaktaki amacının; “Küçük
burjuva romantizminin büyük katillere duyduğu saygıyı kırmaya çalışmak.” olduğunu
söylüyor ve her zaman, her coğrafyada ve her toplumda geçerli olan şu saptamayı
yapıyor: “Büyük politik suçlular tamamen teşhir
edilmeli ve gülünçlüklerinin esası gösterilmelidir. Aslında bunlar büyük
politik suçlular değil, büyük suçlu politikacılardır.”
Gelelim Arturo Ui’de simgeleşen karakterin iktidarı, yani gücü ele
geçirdiken sonra yaptıklarından bir seçkiye. Kahramanımız; üstün hitabet
gücüyle kitleleri peşinden sürüklüyor ve onları aslında yapılanların onların
menfaatine olduğuna kayıtsız şartsız inandırıyor. Ticareti tekeline alıyor.
Başta kendisini destekleyen sermaye çevrelerinin, işlerin istedikleri gibi
gitmediğini gördüklerinde karşı çıkışlarını çeşitli yöntemlerle bastırıyor ve
uymayanlara hayat hakkı tanımıyor. Ortadan kaldırdığı muhaliflerinin
aileleriyle birlikte timsah gözyaşları döküyor ve olan bitenden kendisi de
yakınır görünüyor. Yasaları tanımamak bir
yana kendi yasalarını oluşturuyor. Mahkemelerin sadece kendi çıkarları
doğrultusunda karar vermelerini sağlayacak düzenlemelere gidiyor, avukatları
sindiriyor, bastırıyor. Kültür ve sanatla dalga geçiyor. Basına hayat hakkı
tanımıyor, bunu muhalif basın mensuplarını yok etmeye kadar götürüyor. Siyasal
gücü polis gücüne dönüştürüyor. Mutlak ve katıksız, neredeyse tapınmaya varan
bir itaat bekliyor. Bazen onu bile aşacak ölçüde şiddet göstermeye eğilimli
adamlarını ‘zor tutuyor’.
Çevresindekilerin her birinin, zaman içinde birer Arturo Ui’ye, yani
Hitler’e yani artık siz yerine kimi koyarsanız ona; ama kesinlikle otokrat,
dediğim dedikçi, birer diktatöre dönüşmesini teşvik ediyor…
Tanıdık mı geldi bütün
bunlar? Yok canııım, nereden çıkarıyorsunuz? Alt tarafı, bir oyundur bu oynanmakta
olan. Haydi size iyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder